BİR DAYATMA SEZİYORUM
“Vatan ki hala
erkeklerimiz manasını bilmiyor, kadınlarımız adını işitmemiş. İşte, -kibir say,
gurur say, delilik say, her ne sayarsan say! -ben o vatanı sana, bana muhtaç
görüyorum.” (Namık
Kemal, Vatan Yahut Silistre, 1872)
Böyle diyor Namık Kemal, üstelik haksız da değil. “Vatan” sözcüğü ve “vatan tanımına” o günlerde yabancılık var, çünkü o güne kadar devletin politikası gereğince ve Orta Doğu coğrafyasının geleneksel yapısında bu kavram, yani “vatan kavramı” yok.
Bugün hala vatan konusunun ve bu kavramın çok iyi
algılanmadığını düşünenlerdenim. Çünkü birbiri yerine kullanılan bazı sözcükler,
vatan kavramının içini boşaltıyor ne yazık ki.
Vatan, sınırları belirli kara ve deniz parçası bütününe
verilen isimdir. Fakat vatan kavramını anlamak için öncelikle ulus kavramını
anlamak gerekir ki, işte tam da burada işler karışıyor. Sizin de okuyunca bana
hak vereceğinizi düşünüyorum.
Ulus yerine sıklıkla “millet” sözcüğü kullanılıyor. Oysa
ulus, millet kavramından farklıdır ve vatan için lazım gelen kural millet
değil, ulus olmaktan geçer. Şöyle ki; ulus, siyasal olarak örgütlenmiş biçimde
ve belli bir toprak üzerinde bir arada yaşayan, ekonomik yaşam, dil, tarih, ruhsal
yapı ve kültürel özellikler yönünden ortaklık gösteren en geniş insan
topluluğudur. Oysa millet demek, benzer özellikleri olan topluluğa denir.
Mesela Müslüman milleti, Hristiyan milleti denilebilir. Burada ortak bir kültürden,
aynı toprakta yaşama özelliğinden, dil, tarih ve ruhsal yapıdan bahsedilemez. Burada birleştirici nokta dindir. “Millet olma” noktasında
önemi olan ölçüt aynı dine mensup olmaktır, fakat ulus olmak için pek çok koşul
gereklidir. Başka bir noktada millet olmak için tek bir özellikte buluşmak yeterlidir; örneğin, kadın olmak, erkek olmak gibi. Yine bu da kadın milleti, erkek milleti olarak isimlendirilebilir.
Şimdi burada şu soruyu sormamız gerekir: “Ulus mu önce
oluşur, devlet mi?” Bu soruyu kavramanın önemli olduğunu düşünüyorum, çünkü bu
sorunun cevabını bilmeden dünyadaki pek çok ülkeyi ve asıl önemlisi kendi
ülkemizi anlama durumumuz tam olmayacaktır. Özellikle “vatan kavramının”
algılanabilmesi için bu bilgi son derece önemlidir. Tarihle arası iyi
olmayanlarınız mutlaka vardır, onlar için de kısa bir özet bilgi olacağına
eminim.
Orta Doğu’ya baktığımızda devletlerin, her daim olduğunu ve
ulusların devletten sonra oluşturulmaya çalışıldığını göreceksiniz. Örneğin
Suudi Arabistan için bir ulus olma halinden bahsedilemez veya Ürdün, Lübnan,
Filistin ve İsrail için de. Bu devletler, öncelikle devlettir yani devlet
yapıları, belirlenmiş topraklarda kurulmuştur. O devlet çatısı altında yaşayan
insanlar vardır, bu topluluklara ulus denilebilir mi; ulus olma yolunda
denilebilir mi?
Oysa Almanya, Fransa, Yunanistan, Avusturya, İngiltere gibi
ülkelere bakıldığında bu bölge halklarının tarihte her dönem o topraklarda var
olduğunu ve küçük küçük birimler tarzında yönetimlerinin, çok sonraki yıllarda “devlet”
dediğimiz bütünleşik yapıya döndüğünü görürüz. Yani önce “devlet” değil, ulus
oluşumunu izleriz. O sebeptendir ki, ulus kavramı “vatan” tanımı için en önemli
unsurdur.
Türkiye’ye gelecek olursak, Osmanlı ve öncesindeki Selçuklu dönemi, devlet
temelli bir ulusçuluğu izler ki, Anadolu yüzyıllarca göçlerle doludur. Osmanlı
dönemi de devlet temellidir ve bu yapı içerisinde “kul” ve “millet ya da ahali” halk sözcüğüne denk kullanılmıştır. Zaten özellikle Kırım savaşı ve sonrasındaki dönemde
Osmanlı devleti idaresindeki tüm farklı kültür ve kökenlerin
Osmanlılaştırılması söz konusu olmuştur. Fakat burada Osmanlılaştırmaktan ulus
anlaşılmasın, devlete itaat ve sadakat dikkate alınmalıdır. (Bu konu başlı
başına bir yazı konusudur, zira Paris Anlaşması ve Meşrutiyet dönemleri ele
alınmalıdır.) Cumhuriyet dönemi
geldiğinde Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözündeki Türk, özellikle bu noktada ifadeseldir, seçilmiştir.
Orta Doğu coğrafyasında “ulus” kavramından ziyade devlet ve millet kavramı hakimdir ve tarihi örgüye bakılınca da bu doğaldır. Nasıl ki bir Suudi, Filistinli, Ürdünlü, Lübnanlı “vatan” öncelikli olarak değil de, bu motivasyondan önce, Allah için, şeri kurallar gereği, cihat için savaşacak ve ölecektir, ulus devletleri de “vatan” için ve bu motivasyonla savaşır ve ölür. Ortadoğu ülkeleri toprak için değil, Allah yolunda savaşı idrak edebilir. Oysa o toprak, ulus devletler için “vatandır”. Buradan ulus devletler inançsız sonucu çıkarılamaz elbette; zira yukarıda ismi geçen ülkelerde de dindarlık ve Tanrı inancı hakimdir. Ulus devletlerinde gelişmiş bilinçli yapının sonucu olarak, vatan savunması ve vatan bilinci güvenlik ve süreklilik bağlamında üstün tutulmaktadır. Dolayısıyla Türkiye, Namık Kemal ile başlayan ve Atatürk ile yüksek düzeye taşınan “vatan, vatan müdafaası, vatan toprağı” gibi ulus devlet tanımlarıyla Orta Doğu coğrafyasında tektir.
Ulus devletler ulusal bilinci önde tuttuklarından, bu değeri
destekleyen, bu temelde yapılandırılmış politikaları da daha kolay benimserler;
örneğin, nasyonal sosyalizm. Nasyonal, ulusal demektir ve nasyonal sosyalizm ise ulusal
milliyetçilik anlamına gelmektedir. Zaten Alman halkının Hitler ve partisini bu
denli destekleme istekleri ve nasyonal sosyalist motivasyon tamamen “ulus
kavramı” sebebiyledir. Birinci Dünya Savaşı ile kaybedilen bir takım güç ve
devamında gelen ekonomik kriz, Almanlarda onur savaşı haline dönüşmüş ve ulus
bilincinin yükselmesi ihtiyaç haline gelmişti. Böyle bir zaman diliminde Hitler
ve dolayısıyla nasyonal sosyalizm benimsenmiştir. Sebebi, tamamen “ulus kavramı”
üzerinde temellenmiştir.
İngiltere ve Fransa için de tarihten pek çok örnek
verilebilir. Fakat devlet temelli kurulmuş ve o minvalde devam eden ülkeler
için ulus ve vatan kavramları zayıftır, zayıf kalacaktır. Bu sebeple “millet”
sözcüğü, özellikle bu coğrafyalarda, ulus yerine de kullanılır ve belki de bu hedeflenir
ama son derece yanlıştır. Çünkü millet sözcüğü ulus sözcüğüyle aynı anlama
gelmez.
Benim çocukluğumda "ulus" sözcüğü "millet" sözcüğünden daha çok kullanılır, Türk milleti yerine "Türk ulusu" denirdi. Bu söylem doğru ve yerindeydi, fakat ulus ve millet kelimelerinin birbiri yerine kullanımını bir dayatma olarak görüyorum. Vatan bilincinin içerisindeki en önemli unsurun boşaltılması olarak algılıyorum. Eğer bu yazıyı buraya kadar okumuşsanız, sizden bu kullanıma dikkat etmenizi rica ediyorum.
Namık Kemal’in de Vatan Yahut Silistre’de dikkati çekmeye
çalıştığı “vatan” sözcüğü, ulus olmak gayretinden gelir ve uluslar milli çıkarlarına
sadık, ulusal kalkınmaya önem veren, medeni, akılcı, çağdaş yapılardır. Vatan,
bir toprak değildir; birileri tarafından bahşedilen değildir; parayla satın
alınan ve satılan değildir; vatan, o coğrafyadaki ulusun anasıdır.
Bu yazıyı yine Namık Kemal’in dizeleriyle bitirmek istiyorum;
sizleri Vatan Türküsü şiirinden güzel bir dörtlükle baş başa bırakıyorum.
“Rehberimiz gayret-i merdânedir
Her taşımız bir nice bin cânedir
Câne değil meyl bugün şânedir
Ârş yiğitler vatan imdâdına!”
(Namık Kemal)
E.E
Muhteşem 👏👏👏
YanıtlaSilTesekkurler 🙏
SilÖnemli bir konuyu güzlce dile getirmışsin seni kutlarım. Türk Ulusu'nun bir üyesi olarak senile gurur duydum.
YanıtlaSilTeşekkür ederim 🙏
Sil👏👏👏
YanıtlaSilMerhaba Evrim hn.Ne Vatanımızın nede Cumhuriyet' in değerini bilemedik.tebrikler anlamlı bir konuyu kaleme almışsınız 👏Âh yaktık şu mübârek vatanın her yerini
YanıtlaSilSaçtık eflâke kadar dûdunu, âteşlerini
Kapadı gözde olanlar çıkacak gözlerini
Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini....Ne yazık ki 😔