ARMUT DİBİNE DÜŞER

 


Gün geçmiyor ki yeni bir suç haberi gündemimizde ve herkes pür dikkat o suç haberlerini takip ediyor. Edilmesin mi, elbette edilsin, bunda bir sıkıntı yok. Benim asıl şaşırdığım konu insanların, suçu işleyen insanlara gösterdiği tepkiler ve yüzlerine, seslerine yerleşen şaşkınlık ifadeleri. Neden şaşırıyorsunuz, neden böyle bir şaşkınlıkla enerjinizi tüketiyorsunuz ve neden daha doğru sorular sorma gayretine girmiyorsunuz? İşte, ben de en çok buna şaşırıyorum.

Peki, doğru soru nedir? Doğru soru bir olay veya durum karşısında sebep-sonuç ilişkisine götürecek sorudur. Cevapları belli olan klişeler, her zaman doğru soru değildir. Doğru soru, insanı düşünmeye teşvik ederken, cevabı başka soruların kapısını da açar. Doğru sorular, doğru cevaplara ulaştırır ve nitelik işte tam da burada başlar. Soru, tatmin olmak için sorulmaz. Soru; cevaba, doğruya, sonuca ulaşmak için sorulur. İnsan doğru soruyu üretir, çünkü o olay veya durumun bileşenlerini düşünüyordur veya düşünmüştür. “Nasıl, neden, ne şekilde, niye” bir haldir. Bu halleri gizli de olsa barındıran sorular, düşünceden çıkar ki; “kim, ne zaman, nerede” sorularından çok daha değerlidir. Oysa gördüğüm şu ki, insanlar; kim, ne zaman, nerede sorularıyla daha çok ilgiler. Bu cevapları alınca da, olayın mahiyetini düşünmek yerine, “aa duydun mu?” sorusu ile başlayan ve öğrendiği sığ cevaplarıyla devam eden konuşmalarla tüm enerjilerini harcıyorlar. Bu bir tatmin olma yöntemidir ve hastalıklı bir durumdur.

Suç konusuna geri dönecek olursak; neden ülkemizde suç oranı giderek artıyor ve son dönemdeki suçlar, organize eylemler şeklinde ve tek bir olayda bile suça ortak olan insanların sayıları neden fazla?

Edindiğim istatistiklere göre, Türkiye’de bu yılın Kasım ayına kadar 40 bin 356 olay meydana geldiği, 53 bin 382 kişinin yakalandığı, en çok işlenen suçlar arasında da uyuşturucunun dikkati çektiği belirtiliyor. 2023 yılında uyuşturucu kaynaklı suç tespiti ise 26 bin 871 olarak kayıtlara girmiş bulunmakta. 2019 yılından 2022 yılına kadar olan sürede ise, Jandarma Genel Komutanlığı faaliyet raporunda uyuşturucu kaynaklı toplam olay sayısı 85 bin 291 olarak dikkat çekiyor. Yakalanan şüpheli sayısı ise 111 bin 135 olarak görülüyor.

Organize suç istatistiklerinde ise, aylık verilere göre, bu yıl 185 organize suç belirtilirken, 2019 yılında 250, 2020 yılında 245, 2021 yılında 276, 2022 yılında ise 245 benzer suç istatistikleri mevcut. Bu raporlar her ay açıklanmıyor, dolayısıyla 2023 yılı bittiğinde 185 organize suç rakamının artmamasını dilerim. Peki, emniyet güçlerini uğraştıran, toplum içinde büyük sıkıntılara sebep olan bu suçlar neden artış gösteriyor? İnsanların suça eğilimleri mi değişti, ya da toplumumuzda suç-ceza algısı mı farklılaşıyor?

Bu istatistikleri araştırırken ilginç bir takım istatistiklere de ulaşmış oldum. Hemen birkaç tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum. Dünya'da suç oranı en yüksek ülke, Küresel Organize Suç Endeksine göre 8,15 puan ile Myanmar iken, ardından Kolombiya ve Meksika geliyormuş. Türkiye ise İran ile birlikte 14’üncü sırayı paylaşırken, puanı ise 7,03 olarak bildirilmiş. Bu puan 2021 yılında ise 6,89 olarak belirlenmiş. Skoru belirleyen korkunç suç başlıklarına ise girmeyeceğim. Benim oldukça moralim bozuldu, sizlerin de moralinizi bozmak istemiyorum.

Ünlülerin karıştıkları suçlara sebep-sonuç ilişkisinden ötede, magazin takibi yapar gibi yaklaşan, bu konuları günlük dedikoduları arasına dâhil eden, macera dizisi izler gibi merakla bir sonraki açıklamayı bekleyenler; yukarıdaki oranları bilin, okuyun, anlayın istedim. İstedim, çünkü toplumun değişen algısında buna ihtiyaç görüyorum. “Okunur mu, bilinir mi, anlaşılır mı” soruları ise işte, tam da yazmak istediğim nokta.

Okunmaz, bilinmez, anlaşılmaz! Dedikodusu yapılır, bolca “aa” denir, metroda, kafeteryada, markette, yol üstünde, komşuyla, iş yaptığı insanlarla, ev halkı arasında, telefonda arkadaşıyla bol bol konuşulur, şaşırılır; ama çok az kişi daha kapsamlı, üzerinde düşünerek, etkili sorularıyla olaylara yaklaşır. Bu mantığın yıllara göre yüzdesel değişimi kaç bilemiyorum. Ama araştırılsa eminim suyun üstünde durma, suyu bilmeme ve suya dalamama istatistiği giderek artıyordur. Hem de öyle yukarıdaki suç oranlarındaki artış gibi de değildir; bu istatistik ciddi bir biçimde yükseliştedir.

İlginç bir istatistikse şöyle, Dünya'da en az suç işlenen ülke, Finlandiya iken takip eden ülkeler; Singapur, İzlanda ve Umman olduğu görülüyor. Peki neden? Eğitim mi, refah seviyesi mi, göçün azlığı mı, devlet politikaları mı, yasalar mı, aile ve kültür mü? Bu ülkelere eşdeğer mantıkla Dünya'nın en güvenli ülkeleri dersek eğer, bu güvenliği nasıl sağlıyorlar?

Türkiye’de suç oranının en düşün olduğu şehirlere bakacak olursak Adıyaman, Şırnak, Bitlis, Siirt, Bayburt, Muş, Erzincan, Hakkâri, Mardin ve Erzurum olarak görülüyor ki, TUİK’in bu raporunu Sputnik haberinde okuduğumda oldukça şaşırdığımı belirtmeliyim. Geçen dönemlerde Eskişehir en güvenli şehirken, ne oldu da bu güvenlilik durumu değişti? Tabi burada da başka sorular sorulmalı, ama bu yazının konusu değil. Bana bir hayli ilginç gelen bu “bölgesel güvenlik istatistiği”nin soru ve yorumlarını sizlere bırakıyorum.

“Sosyo-Ekonomik seviye” ve çoğunuzun okuduğunuzda artık klişe diyeceği “eğitime verilen değer”; bu iki önemli konuya özen gösteren ülkelerin, daha güvenli olduklarını görmek mümkün. Refah seviyesi ve eğitim ile “suç işleme eğilimi” arasında ters bir korelasyon var. Yani refah ve eğitim arttıkça, suç işleme eğilimi azalıyor.

O halde biz ülkemizde ne yapacağız? Önce bozulan algımızı toparlayacağız. Son yıllarda iyice tuhaflaşan yapımızla birlikte hayatımıza giren bir takım kavramlardan kurtulacağız. Örneğin, “parayı bulmak” tabiri; para bulunmaz, para kazanılır. Paraya kolay erişim yolları varmış da, sanki bu yöntemler insanların zekâ seviyeleri ile alakalıymış gibi göstermekten vazgeçeceğiz. Gayrimeşru yolları özendiren bu ve benzeri tabirlere veda edeceğiz, çocuklarımıza öğretmeyeceğiz ve para için her yol mubah algısından da kurtulacağız.

Gelelim diğer davranışlarımıza; diplomalı olmayı eğitimli olmakla eş tutmaktan başlayabiliriz mesela, diplomalı olunca eğitimli olunmuyor. Değişeceğiz.

Sırf banka hesabı yüksek diye nezaketsizliği, görgüsüzlüğü görmezden gelmekle de başlayabiliriz. Ayıplamayı hatırlayacağız, bu görgüsüzlükleri izlemek için sıraya girmeyeceğiz. Edebimizle değişeceğiz.

Hatta ters yöne girmiş iyi marka araç için yolu açma çabasından vazgeçebiliriz. Ona ters yönde olduğunu hatırlatacak ve doğru yöndeki araçları geri geri gitmeleri için uyarmayacağız; ters yöndeki boşaltır yolu. Hangi yoldan gittiğimiz önemli, değişeceğiz.  

İnsanlara ne ölçüde değer vereceğimizi tartmak için, “kirada mısın, kendi evin mi” diye sormaktan utanabiliriz mesela. İnsanların yaşam tarzlarına saygı duymayı öğreneceğiz, başka türlüsü var statünün, onları pekiştireceğiz, “liyakat” gibi. Çaresi yok, değişeceğiz.

Benim kocam, benim karım, benim çocuğum ne yapsa doğrudur düşüncesinden uzaklaşıp, daha adil bir düşünme sistemine ulaşacağız. Bizler adaleti sokaklarda ararken önce, kendi çekirdek düzenimizdeki adalete bakacağız, evvela onunla ilgileneceğiz ve kendi vicdanlarımızla, sonrasında daha büyük adımlar atacağız. Adalet için değişeceğiz.

Göz boyamak pahasına, dışarıda iyi ve düzgün görünmek için abarttığımız onca halimizi bırakıp, kendimiz gibi olmaya gayret edebiliriz, zor olur belki çoğu alışmışa, ama olur uğraşılırsa. Uğraşarak değişeceğiz.  

Cebimizdeki para ile sahip olacaklarımızla mutlu olmayı deneyip, marka model peşinde koşturmayı bırakabiliriz mesela. Başkasının sahip olduğuna ulaşma çabasından kurtulacağız, kendi varlığımıza değer katmanın derdine düşeceğiz. Kıskanmayarak değişeceğiz.

Her bulduğumuz boş apartmanı okula çevirmekten vazgeçeceğiz hızlılıkla, eğitim tüccarlarının işleri bozulacak, ama çocuklarımızı o tür eğitim kurumlarına göndermeyeceğiz. Nitelikli eğitimle değişeceğiz.

Yabancılara ev, işyeri satarken bir yutkunacağız mesela, öyle hemen dolarlara dikmeyeceğiz gözümüzü. Düşünerek değişeceğiz.

Bir de, tüm bunlarla bu ülkede uğraşıp, çabalayıp, düzeltme gayretine girebilir, başka bir ülke hayalinden de vazgeçebiliriz belki de.  Zira iyiler gidince yerini alan bir başka iyi olmuyor, birkaç vasat oluyor. Kalarak, burada çabalayarak değişeceğiz.

Tüm bunlardan ve daha milyon tanesinden kurtulma gayretine girer, toplum olarak değişirsek; okumaya, öğrenmeye, eğitime, refaha, adalete, insana, insan psikolojisine ve topluma değer verebilirsek suç oranımız da azalır, siz de saçma sapan şaşırmak zorunda kalmazsınız bu kadar. Şaşırmayın, değişimi seçin biraz. Şaşılacak bir şey yok, ne bekliyordunuz bu halimizden; armut dibine düşmez mi?

E.E

 


Kaynaklar:

Sputniknews, Politikyol, Dergipark

Yorumlar

  1. Toplumun ıslah edilmesi doğrultusunda harika tespitler 👏🏻👏🏻👏🏻👏🏻

    YanıtlaSil
  2. Önemli bir konu, yapılması gerekenler belli ama yapılır mı muamma. Kalemine ,yüreğine sağlık canım 🥰 (sergül)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biz istersek çok iyi oluruz, bir defa olduk, yine oluruz.

      Değerli yorumuna teşekkür ederim, canım dostum. 🙏

      Sil
  3. Çok önrmli bir konu.
    Saptamaların ve çözüm önerilerin cok pratik, uygulnabilir. Tedekkurler sevgiler.

    YanıtlaSil
  4. Gerçekten istiyoruz lakin lider yok ki şu anda yaşadığımız Türkiye Cumhuriyetinde giden gitsin denilirse yerini alan başka iyi olmuyor.Güncel bir sorunu kalemle almışsınız dilerim ki armut dibine düşmesin🙏bir defa olduk yine oluruz👍💙 tebrikler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Feridun Bey, toplumsal yozlaşmanın ağır bedellerini ve kör, sağır büyüklerin cezasını gelecek nesiller ödemesin armut düşmesin. Selam ve sevgiyle 😊🙏

      Sil
  5. Yüreğinize sağlık değişmek ümit ve temennisi ile

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umudumuz o yönde, güzel günler diliyorum, teşekkür ediyorum 🙏

      Sil
  6. O kadar doğru bir gözlem ki söylenecek söz yok. Birsey söylemeden uymamiz gerekir.Inanilmaz derece de dejenere olmuş nesil geliyor.Keske şu yazıdan ufacık bir ders alınsa da toplum biraz kafasını o saçma çöplükten çıkarsa...Kalemine eline saglik harika yazmışsın...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Toplumsal dejenerasyonun sonuçları çok ağır, değişmeyi basarabilirsek ülkemizin hakkettiği güzelliği yaşamak umudumuz. Değerli yorumunuza teşekkür ederim, selam ve sevgiyle.

      Sil
  7. Sinan Gitmez22 Mart 2024 08:52

    Okadar güzel bir tespit olmuş ki,noktasına, virgülüne kadar katılıyorum. Bunları toplum olarak yapabilmeyi canı gönülden diliyorum. Sevgiyle kalın

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

YAŞASIN CUMHURİYET!

ÇAĞIRMA BENİ

TEK TEK UNUTMALI (podcast)