FARKINDA OL, SEV, SEVİL !
Siz beni yanlış anladınız, ben yalnızca bu dünyaya ait bir
his değilim. Ben, kalbinizden coşan en güçlü enerjiyim, tüm evrenlere ait en
güçlü titreşimim; ben sevgiyim.
Siz insanlar, benim güçlü frekansımdan her zaman
etkilendiniz, etkilendiniz de, tam olarak bilemediniz beni. Ara ara denk
geldiniz, çok azınız beni seçimlerinin listesinde en başa yazdı ve çok azınız
gerçekte nasıl olduğumu fark etti. Bu farkındalık ise, onlara sonsuz bir güzellik,
bir ışık ve kendine özgü sadelik kazandırdı; diğerleri ise karanlıkta kaldı.
Oysa ben, bıkmadan hatırlattım kendimi onlara, beni hatırlamaları ve anlamaları
için karanlıkları içinde fırsatlar verdim, ışığımı yansıttım. Işığımla beslenen
karanlık kalpleri an an ısındı, parladı, fakat sonra… Sonra ne mi oldu? Sanki bir mum aleviymişim gibi beni söndürmeye çalıştılar. Ben, başka bir köşeye
çekilip onlara gülümsedim. Oysaki çoktan başka bir kalpte kurulmuştu sarayım. Karanlığın
içindekilerse benim onlara gülümsediğimi ya fark etmedi ya da yok olduğumu
sandılar.
Sizin beni anlamadığınızın kanıtları var, hem de yüzyıllardır.
Bu kanıtlar, sizin deyiminizle bazen geçmişte, bazen de şimdide. Kendi türünüzü
bile sevmekte zorlandınız mesela. Sürekli sınıflar yarattınız, yarattığınız
sınıflara öyle çok inandınız ki, bana inanmayı basit, anlamsız, güçsüzlük
olarak algıladınız. Oysa durum tam tersiydi. Sizin çok sevdiğiniz bir nesne
yarattınız, adına “para” dediniz. Bu nesneye sahip olanların hataları olsa bile
kolaylıkla affettiniz. Onlar, sevgiyi yani beni hiç hesaba katmasa bile siz, onları çok sevdiniz; değerli kıldınız. Oysa o, sadece bir nesne idi, bunu siz
yaratmıştınız. Paraya sahip olmak elbette kötü bir şey değil, fakat bu
sahipliği güç sayanlar, diğer insanları ezenler, benim gücümü terk ettikçe siz
de onların karanlık dehlizlerinde köle olarak kaldınız. Aslında siz onları da
sevmediniz, sadece bu gücün sarhoşluğunda kaldınız. Gücün köleliğini bile
kendinize ayrıcalıklı sınıf yaptınız. Parayı kötü emelleri için kullanan
insanların en yakınında olmak, kölelik bile olsa da makam saydınız. Onlardan
arda kalanla idare edilir bir yaşamı kendinize layık gördünüz. Sevmek, sevilmek
onlar için saçmalıktan öteye geçmedi. Aslına bakarsanız onlar, beni gerçek
halimle hiç tanımadı. Küçük yaşlarında sevdikleri şeyleri, mesela annelerine
duydukları sevgiyi, arkadaşlarını, besledikleri bir kuşu veya arka bahçeye
diktikleri limon ağacını ve sevgiyle sulayarak büyüttüklerini bile unuttular.
Hırsları onları, ortaçağda azılı bir suçlunun zindanda geçirdiği terbiye
yıllarından bile daha adi bir cezaya çarptırdı. Öyle çok karanlıkta kaldılar
ki, bunu bile fark etmediler.
Sizler, sevmek için şartlar sundunuz. Bir kediyi tek gözü
kör diye sevmediniz mesela, ya da bir meyveyi kurtlu diye. Hep güzel, muntazam,
özel şeyler arayıp durdunuz. Oysa bilseydiniz ki, o kör kedinin kalbindeki
sevgi, güzeller güzeli bir başka kediden daha fazlaydı. Ya da kurtçuğun, en
iyiyi aramış olduğunu anlamadınız, tıpkı sizin gibiydi, o yüzden o elmayı seçmişti.
Hayvanlar yaşam alanınıza dahil değilse, siz seçmemişseniz onları hor gördünüz.
Süt veren bir ineğe bakış açınız ile sokaktaki köpek sizin için aynı ilgiyi,
sevgiyi haketmedi mesela. Hoş, o ineğin de sütünü almaktı niyetiniz, ineği
seven çok azınız oldu. Köpekleri pireli diye eleştirdiniz; onun, pireden nasıl
rahatsız olabileceğini hiç düşünmediniz bile. Yarası olan hayvanları sizi hasta
edecek bir virüs gibi gördünüz. Onları iyileştirmeye gücünüz yeterdi, ama siz,
onları kapınızın önünden bile kovaladınız. Üstelik bunu taşla, sopayla
yapanlarınız bile oldu.
Erkek olanlarınız bir kadını gördü, onun güzelliğine
aldandı, kalbini dolduran bu güzelliği sevgi sandı. Kadın olanlarınız bir
erkeği gördü, onun yakışıklılığına ve bir de cüzdanına aldandı, kalbini
dolduran bu güzelliği sevgi sandı. Sonra şartlar, gereklilikler geldi ve
sonrasında kavgalar, pişmanlıklar. Sevmek için kalıplarınız oldu sizlerin, o
kalıplara insanları sığdırmaya çalıştınız ve bunu da “en sevdiğim” dediğiniz
insanlara yaptınız. Bense böyle değildim, sevgi her şeyiyle birini sevmekti.
Şehvet, tutku, güzellik, para bana dair değildi. Onlar, sizi benden kopardı ve
sizleri daha güçsüz, daha korkak ve daha aciz yaptı. Eski Uzak Doğu
kadınlarının, sırf ayakları büyümesin diye, erken yaşlarda giymeye başladıkları
ağır, demir ayakkabılar gibi, sevdiğiniz insanları kendi kalıplarınızda sıkıştırdınız.
Sizler, yarattığınız özelliklere ilgi duydunuz. Bunun dışında kalanları ise, tıpkı
kurtlu elma veya kör bir kedi gibi gördünüz. Ben böyle değildim ve hiç de
olmamıştım.
Tıpkı kendi yarattığınız, doğal olmayan yaşamlar gibi evlilik
kurumları da yarattınız. Bolca hediyeler, büyük düğünler, şatafatlı elbiseler
hayal ettiniz. Buna kendinizi inandırdınız. Beklentileriniz arttıkça
mutsuzluğunuz da arttı, fark etmediniz. Evlilik içinde farklı farklı
kurallarınız oluştu, kurallar sevginin önüne geçti ve çocuklarınızı da bu
karanlıkta doğurdunuz. Olduğu gibi olma halinin, her bir şeyiyle sevme halinin
ışığını yok ettiniz. Hızla ayrılıklar geldi peşinden ya da katlanılmaz
hayatlar. Mutsuz sevgisiz ve hatta nefret dolu insanlara dönüştünüz. Hayat bu;
oyunu, sınavı boldur. Siz gerçek benden uzaklaştıkça, fiziksel güzelliği, maddi
şeyleri ve gücü benden daha çok değerli buldukça, hayatta onlarla sürekli
olarak sınadı sizi. Siz, bunu dahi anlamadınız. Üstelik zamanında “çok
seviyorum” dediklerinizden ayrılırken de en başa döndünüz; tek hedefiniz mal
kapma çabası oldu çoğunuzda. Başlangıçta sizi mutlu eden hediyeleri, eşyaları
hayat sigortası olarak gördünüz. Sıklıkla kalbinize kibir doldu ve kendi
sevgisiz korkularınızı bununla bastırdınız. Şunu bir türlü anlamadınız; ben,
kalplerinize kendinizden daha yakınım ve gerçek benle dolu kalplerinizle kurduğunuz
aşkın çocukları da harika olur. Onlar doğuştan yüksek ruha sahip, yüksek
enerjili çocuklar olurlar. Sevgiyle büyüyen çocuklar ise ışıklarını tüm evrene
yayarlar ve yaşam için bu çok önemlidir. Sizler bunları yapmayarak kendi
geleceğinizi de karanlığa teslim etme sorumluluğuna girdiniz.
Hep büyük, en büyük şeyleri aradınız. Oysa ben, küçük olanda
da çoktum. Ağaçların arasında olmak için ormanda olmayı hedeflediniz mesela.
Oysa ağaçlar, şehir içinde de az da olsa vardı, zira betonarme veya çelikten
binalarınızı yapmak için onları siz kesmiştiniz. Sizin bu çirkin kütlelerinizin
arasında kalan tek tük ağaçları da sevmediniz. Birkaç yasa, sizi mecbur kılmasa
onları da keserdiniz. Kaçınız bir ağaca kollarını kocaman açıp sarıldı mesela,
ya da içten gelen bir teşekkür etti? Bunu yapanınız olursa da “deli” dediniz.
Oysa sevgi için büyük şeyler değildi önemli olan, beni her yerde
bulabilirdiniz.
Kendi öz çocuğunuzu bile koşullu sevdiniz. “Şunu yaparsan
öperim seni; bunu yapmazsan seni daha çok seveceğim” bile dediniz. Ona, şu
garip dünyadaki ilk yıllarında bile koşullu sevgiyi öğrettiniz. Oysa benim
enerjimin büyüklüğünü ve sonsuz güzelliğini anlamak için kopyalanmış akıllar ve
giderek küçülen kalpler fayda etmiyordu, bir türlü anlamadınız. Sevginin “se,
sa-lara” ihtiyacı yoktu, tam tersine
koşulsuz sevgi, beni sizin yaşamınıza bir güneş gibi doğduran, üstelik batmayan
bir güneşti; bilmediniz.
Evler yaptınız barınmak için, mahalleler kurdunuz, yetmedi
şehirler… Bu evler yetersiz geldi daha büyüklerini istediniz. Binlerce yıldır
bu isteğiniz hiç değişmedi ve evleriniz hiç yeterli gelmedi. Öyle çok talep
yarattınız ki, eve giren her türlü şey ihtiyacınız haline geldi. Tüm bu ihtiyaç
gördüklerinize odalar yetmedi, daha çok oda istediniz. Saraylar, şatolar,
kuleler hayal ettiniz. Bravo! Bunları yaptınız da. Bir tane ev de yetmedi, çok
eviniz olsun istediniz; sonra oturmadığınız evlerinizi kiralara verdiniz.
Kiracı dediğiniz insanların, her ay bedelini ödemesine karşın, siz, onlara yeri
geldi evin duvarı muamelesi yaptınız. Yerli yersiz aradınız, zam istediniz,
kolaylıkla evden çık dediniz. Oysa orada bir yaşam olduğunu unuttunuz, çünkü
siz yaşamı da sevmediniz. Siteler
kurdunuz, ev sahipleri olanları onurlandınız, kiracıları başka bir yere
koydunuz. Gün geldi, bir doğal afet aldı elinizden evlerinizi. “Ah, vah, tüh”
dediniz, ama sonrasında aynı yokuşları tekrar tırmandınız. Çok azınız, o
evlerdeki kiracıya üzüldü; canınızı asıl yakan yıkılan evleriniz oldu. Ölen
kiracınıza da Allah’ın takdiri diye sebepler buldunuz; “ecel bu, sebep lazım”
dediniz. Oysa eskimiş, yıpranmış, riskli evlerinizi kiraya vermiştiniz. Çoğu ev
sahibi, deprem dayanım testini (karot numunesi) yaptırmaktan imtina etti, hatta
“evimin adı çıkar, bu testler iyi sonuçlarla gelmez” diyenleriniz çok oldu. Sevginin
merhamet ve vicdanı nasıl doğurduğunu asla bilmediniz.
Sevgisizlerin karanlığı dünyayı zaman zaman cehenneme
çevirdi hem de binlerce kez. Beni tanımayanlar savaşlar çıkardılar, insanları
öldürdüler ve bu cinayetlere “zafer” diyerek sizleri kandırdılar. Bin türlü
sebep beklemediler savaşmak için, kendi takvimlerine uyacak tek bir sebep bile
yetti çoğu zaman. Sebep yaratmaksa öyle çok da zor olmadı onlar için. Asıl
korktukları tek bir gerçek var onların; o da uyanmış akıllar ve sevgi dolu
yürekler. Yüreği sevgiyle dolan insanlar çoğunlukta olduğunda, savaş isteyenler
için kâbus başlamış olacak. Asker bulamadıkları zaman nasıl savaşacaklar?
Savaşamayacaklar, bu yüzden robotlar üretiyorlar. Çünkü benim aydınlığımı
insanların fark edeceğini biliyorlar. Eninde sonunda gerçek halimle var
olacağım dünyalarınızda; sıcacık, kocaman ve güzel enerjim ile.
Beni, yani sevgiyi terk edenlerin gönüllerindeki karanlık,
sizi hasta eden, bazılarınızı öldüren en çaresiz hastalıklardan daha tehlikeli;
bunu hiç fark etmediniz. Bu karanlık, bir köşesinden bulaşanı hap misali
indirir midesine. Bazen öyle şeyler yaşarsınız ki, ailenizin cici çocuğuyken
bir şebeke üyesine ya da bir katile çeviriverir sizi. Ama sizlere iyi bir
haberim var; karanlığın yayılma hızı ile sevginin yayılma hızı farklıdır.
Korkmayın! Sevgi çok hızlı yayılır, yeter ki benim gerçek yapımı anlayın,
gerisi çok kolay olacak göreceksiniz.
Sevmek için koşullar koymayın, insanları ötekileştirmeyin ve
çevrenizdeki her türlü şeyi sevin. Ama en önemli şeyi unuttum ve asıl iş
buradan başlıyor, “kendinizi sevin”. Sevmeyi öğrendikçe, ne de güzel
sevebildiğinizi sevin. Başkalarının başına gelen çaresizlikler, olumsuzluklar
veya kötü şeylerden beslenmeyin. Bunlar, sizi sadece kirli bir yaratık yapar,
ama insan yapmaz. Ayıplamak, kınamak, dedikodu yapmak benimle aranıza öyle
kalın duvarlar örer ki, sizin sevgi sandığınız şey aslında hızla eriyen şeker
misali, aldatmacadır. Buna aldanan ise sadece kendiniz olursunuz.
Merhaba ben sevgi; tekrar, sil baştan ve de güçlü enerjim
ile seninle tanışmak, aydınlık bir yaşam yolunu sana sunmak istiyorum. Bırak,
senin yaşamında ışığın olayım. Beni tanıma ve anlama çabası en iyi
üniversiteden mezun olmandan, en iyi doktorayı yapmandan bile çok daha iyi ve
büyük şeyler verecek sana. Günün birinde mesleğinden emekli olursun ama bensiz
yaşayamazsın. Gerçek beni, o müthiş frekansımı ve sıcaklığımı al dünyana ve de
yoluna böyle devam et. Biraz düşün! “Ben kimim”?
E.E
Sevelim, güzelleşelim 🥰🙏
YanıtlaSilSevelim 😊 🙏
SilKeşke Sevginin Aşkın kıymetini herkes bilebilse👏👏👏❤
SilNe güzel olurdu 😊 Yorumunuza teşekkür ederim.
SilMerhaba Evrim hn.Bu dönemde çok anlamlı bir konuyu kaleme almışsınız.İnsanlar sevgiyi bilmiyor ki,kendilerini bile sevemiyor hep se,sa lara ihtiyaç duyuyor.Yuhanna'nın İncili de"Tanrı sevgidir.Sevgide yaşayan Tanrı'da yaşar,Tanrıda onda yaşar."Farkında olabilsek🙏 tebrikler 👏 sağlıcakla kalın 🧿SEVGİ💙daimolsun...
YanıtlaSilMerhaba Feridun Bey, sevgiyle kalınız. Teşekkür ederim, değer kattınız.
Sil