TANRIÇALAR ALTIN GÜNÜ YAPARLARSA...



 



O yaz yine hava oldukça sıcaktır, tanrıçalar Yunanistan’dan ve kalabalıktan sıkılmışlardır. İstanbul’daki yalılarına kalmaya gelirler. Buranın havasından suyundan mıdır bilinmez, tüm tanrıçalar hazır İstanbul’dayken gün yapalım derler.

Altın, malumunuz üzere en sevilen madendir, onlar da ilk geleneği başlatıp, -altın heykel günü- yaparlar. Böylece, altın gününün ilk temsilcisi Yunan tanrıçaları olmuştur. Hangi tanrıçaya gidilecekse, o tanrıçanın altın heykeli yaptırılır ve gün sahibine hediye edilir. Maksat eğlenceli, bol dedikodulu ve de İstanbul’u hatırlatan bir hatıra olmasıdır.

İlk toplantı, evlilik ve doğum tanrıçası Hera’nın yalısında yapılacaktır. İlk kez yapılacak güne, sekiz tanrıça katılacaktır; Hestia, Themis, Demeter, Hebe, Afrodit, Artemis, Athena ve pek tabi ki ev sahibesi Hera.

Hera, hizmetinde bulunan insanlara şöyle buyurur;

“Gelecekte meşhur olması için kısır, ıspanaklı börek, elmalı kurabiye, zeytinyağlı biber dolması, Kayseri mantısı ve çilekli pasta yapılsın.”

Hizmetkârlar Hera’yı dikkatlice dinlemişler, fakat hiçbir şey anlamamışlardır. Hera durumu fark edip;

“Tamam, aval aval bakmayın yüzüme, tarifleri yazıp vereceğim aynen yapın” demiştir.

Tariflere odaklanan mutfak hizmetlileri; tek tek, yazıldığı gibi tüm yiyecekleri hazırlarlar. Fakat bir yanlışlık olmasından da çekinmektedirler. Tariflerin büyük bölümü tamamlanmıştır, ama ikisinde bir gariplik vardır. Tüm tarifler kullanılan malzemelere göre isim alırken, bu iki tarifte böyle bir şey olmamıştır. Acaba unutulan bir malzeme mı var endişesiyle kâhya, tüm cesaretini toplayarak ve dudakları titreyerek sorar,

“Efendim, tüm tarifler neredeyse hazır. Dolmalık biber henüz üretilmediğinden tanrıça Demeter’den rica ettik, hemen ürettirdi. Bu konu halloldu efendim, fakat iki tarifin isminde geçen malzemeleri tarif içeriğinde bulamadık. Hata olmasından çekinerek sormak istedik.”

“Neymiş onlar Arvelius?

“Efendim, birincisi kısır; bu nedir acaba?”

“Ah şapşal, ben koydum o ismi. Gösterişli Afrodit’e kapak olsun istedim. Kısır, kıstırmak, azaltmak sözcüklerinden gelir, yani az malzemeyle bu denli lezzetli bir salata icat ederek, gösteriş ve güzelliğin her zaman lezzet vermediğini anlatmak istedim. Yani anlayacağın Arvelius, böyle bir malzeme yok şapşal, bu sadece isim.”

“Ah evet, efendim, nasıl düşünemedim; affedersiniz. Diğer bir konu da efendim, Kayseri Mantısı, bu malzeme de tarifte geçmiyor.”

“Benim şapşal kâhyam, bazen merak ediyorum; sen gerçekten zeki misin, yoksa ben mi seni zeki sanıyorum diye… Arvelius, Kayseri gelecekte kurulacak bir şehrin adı. Oradaki hanımlar, Demeter’in buğdaylarını öğütüp, içine su ve tuz katacaklar, bu karışıma hamur diyecekler. Hamuru kalın bir çubukla açacaklar, küçük kareler şeklinde kesecekler, arasına da etli bir harç koyup, size tarifte yazdığım gibi hamuru kapatacaklar. Siz bunları yaptınız mı?”

“Evet, efendim aynen uygulandı.”

“Pek güzel, işte buna mantı diyecekler. Anladın mı şapşal Arvelius?”

“Evet Tanrıça Hera, pek güzel anladım. Keşke o vakitler gelseydim dünyaya.”

“Efendim, bir şey mi dedin?

“Yok efendim, her şey neredeyse hazır, bunu iletecektim.”

“Tamam Arvelius, çekilebilirsin; hazırlanmalıyım.”

Bir iki saat içerisinde davete gelecek olan tanrıçalar için heyecanlı bir hazırlığa devam eden Hera, Zeus’u özlediğini hisseder ve ondan uzakta olacağı günler için biraz da aldatılmak endişesiyle hemen bir mektup yazmak ister.

“Arvelius, hemen buraya gel!”

“Efendimiz Hera, buyrunuz.”

“Bana hemen bir deri parçası ve sivri uçlu yazıcıyı getir”

“Emredersiniz efendim”

Hera, heyecan ve endişeyle yazdığı mektubunda, Zeus’u, güçlü ve etkileyici yönleriyle methiyelere boğmuş; ardından da evliliğin kutsal yolunda olmak için cennetten geldiğini hatırlatarak, ona olan aşkını şiirsel bir ifadeyle yazmıştır. Sonra da haberci ankayı çağırmış ve bu özel mektubu Zeus’a uçurmasını istemiştir.

Zeus’un ona hediye ettiği zümrüt gerdanlığı da takıp, son defa aynaya bakmış; Afrodit’in ne giyeceğini düşünürken bulmuştur kendini. “O mutlaka yine bir yeni kreasyon yaratmıştır. Acaba ne giyecek? Ya benden güzel olursa? Off, biraz daha makyaj mı yapsam? Neyse, yeterli bu kadar; zaten son dolgular epeyce güzel oldu, hiç mi hiç anlaşılmıyor. Bu makyaj da şahane bence. Peki ya Artemis,  kesin okuyla gelecek, her yer kan olacak, avladıklarından getirmez umarım. Athena’nın başındaki hare duruyor mu acaba? En son gördüğümde iyice büyümüştü ışığı. Benden daha parlak bir şey. Off neyse, bu günü geçirelim de artık, sonrasına bakarız. Hestia da şimdi kas kas kasılır. Onun, -en yüceyim- ifadesi yok mu? Aman! Themis de kibirli; bir de öyle değil gibi durmaz mı? Elindeki terazi biraz sağa veya sola dengesini kaybetse, hemen bir panik atak krizi. Manuel terazi bu, tabi ki oynar kolaylıkla. Biraz yan oturursun, dengesi şaşıverir, ne var bunda; ne panik yapıyorsun? Demeter de şimdi merak ediyordur; -bu dolmalık biberi niye istediler, ne yaptılar acaba?- diye. Ama yine de severim Demeter’i. Biraz tarla tozuyla gezer ama olsun, iyidir o, severim. Çok acı çekti kızından yana, zavallı tanrıça Demeter."

Aradan kısa bir süre geçer, ilk olarak Athena, siyah dev kartalının üzerinde, yeşil deri bikinisi, sert ve haşmetli kartal tüyünden yapılmış kanat şeklindeki pelerini ile gökyüzünde belirir. Dev kartal, ulu bir sesle haykırarak, yalının ön bahçesine iner. Athena, ani bir hareketle kartalın sırtından yere atlar. Bikinisinin kenarından sarkan metal silahını düzeltir, yanağına yapışan saçını geriye alır; havalanan bir adımla, uçarcasına hizmetlilerin açtığı, iki kanatlı kapıdan içeri girer ve Hera ile karşılaşır. Hera, onu nazikçe büyük salona alır ve diğer bir konuğu beklerler.

Birkaç dakika içinde, terazi şeklindeki arabası, bilekliğinden sarkan terazi şeklindeki aksesuarı, beyaz elbisesi ve beyaz bandanasıyla Themis, bahçede belirir. Themis, yavaşça arabadan iner, iki kanatlı giriş kapısından tam geçecekken ayağı takılır. Bu sendeleme, Themis’in saçındaki bandanayı gözlerine düşürür ve hiç istifini bozmadan, ona doğru hızla gelen Hera’ya -bunun yeni tarzı olduğunu- söyler. Gözleri görmeden bile adaletli olabilecek kadar güçlü olduğundan bahseder. Birlikte, Athena’nın yanına salona geçerler.

Diğer konuklar da birer birer gelmektedir. Sadece iki konuk henüz gelmemiştir, Afrodit ve Hestia. Tam bundan bahsederlerken, Afrodit, beyaz devasa kuşuyla bahçeye iner. Elinde kırmızı bir gül tutmaktadır, pudra rengi elbisesi ve kızıl, dalgalı saçlarıyla iki kanatlı kapıdan uçarak girmektedir. Hera, Afroditi karşılar ve Afrodit’in hole yayılan parfümüne karşı alerjik bir hapşırma krizine girer. Afrodit, öyle çok parfüm kullanmıştır ki, salona girdiğinde diğer tanrıçalar da hapşırmaktan konuşamaz hale gelmişlerdir. Doğallığı ile bilinen Demeter gidip yüzünü yıkamış, Hebe’nin migreni tutmuş, Artemis’in atkuyruğu saçı dikleşmiştir. Salonda bulunan tüm tanrıçalar, kendinden geçmiş bir vaziyettedir. Afrodit ise, hiç üzerine alınmadan, elindeki gülü savura savura, ağır adımlarla oturacağı yere doğru salonda ilerlerken, başıyla herkesi tek tek selamlamaktadır. Neredeyse bayılmak üzere olan Hebe ise, nezaketinden ödün vermeyerek; “ne hoş koku Afrodit” diye durumunu kamufle etmeye çalışır. Hera, duruma müdahale eder ve kâhyaya camı çerçeveyi açmasını işaret eder. Biraz ortalık sakinleşmiştir ki, yüz beyaz atlı, uçan arabasıyla Hestia, bahçede belirmiştir. Hestia, tanrıçaların en çok saygı duyduğu isimlerin başında gelir, aynı zamanda Hera’nın görümcesidir. Hera, Hestia’yı karşılar ve onu salonda ayrılan başköşeye oturtur.

“Evet, tüm tanrıçalar da geldiğine göre, muhteşem ve yeni tariflerimden tatmanız için sizi masaya alabilirim” der, Hera. Tüm tanrıçalar, nefis gün ziyafeti sonrasında derin bir sohbete geçeceklerdir. Savaşçı Athena, en çok biber dolmasını beğendiğini söylerken; Demeter, yeni üretime olan katkısından memnuniyetini dile getirir. Afrodit, çilekli pastayı beğenmiş ve adına -aşk çağrısı” ismini vermiştir. Hera, sırası gelmişken hemen girer konuya;

“Kısırı nasıl buldun, Afrodit?”

“Evet, değişik bir lezzet, ama merak ediyorum, kısır ne demek?”

“Kısıtlı demek şekerim, senin anlayacağın az ve öz demek, az malzemeyle çok lezzet demek.” Cümlesini bitirdiği gibi büyük bir kahkaha atan Hera, amacına ulaşmanın keyfiyle tüm kıskançlığını kusmuş, rahatlamıştır. Ona destek veren tanrıçalar da yok değildir. Afrodit ise, hiç üzerine alınmayarak;

“Mis kokulu, çilekli –aşk çağrısı- pastası dururken, kısır sönük kalıyor elbette” diyerek, güzellik adına kendi seçimlerinin doğruluğuna gönderme yapıp, kocaman bir kahkaha atar ve ekler;

“Hera, sahi Zeus bu aralar ne yapıyor? İyidir umarım.”

Bu soru üzerine, bakışları Afrodit’in üzerinde kilitlenen Hera’nın öfkesi bir hayli yükselmiştir. Hestia, duruma hemen müdahale edip, uyarı niteliğindeki kısa bir öksürük ile bir anlık sessizliği dağıtmış ve Hebe’ye dönerek,

“Nazik Hebe, annen Hera harika bir tanrıça ve seni de çok iyi yetiştirdi. Senin nezaketin, sonsuz gençliğin ve güzelliğin bakalım hangi tanrının kalbini çalacak?”

“Teşekkür ederim, Tanrıça Hestia”

Hebe, ortamdaki gerilimin farkındadır ve Zeus’un, annesi Hera’yı aldattığı son olayın patlak vermesinden çekinmektedir.

Artemis ise Zeus’un Leto’dan olan kızı olduğundan ve ayrıca avcı kimliğinin ona verdiği acımasızlıkla dayanamaz ve atılır,

“Zeus, dün gökyüzü evinde parti vermiş Hera, biliyor muydun? Üstelik partide ırmakları çok seven, harika bir tanrıçadan bahsediliyor.”

Athena dayanamaz ve lafa girer,

“Off saçmalamayın, aklınızı kullanın biraz. Zeus, böyle bir şey yaparsa Hera’nın onu cezalandıracağını bilir. Hem akıllı olmak gerekir; erkekleri, doğaları gereği bir adım ötelerinden takipte olmak iyidir. Akıl her şeyin üstündedir.”

Afrodit, ateşlediği dinamitten mutlu bir edayla;

“Ay tatlım, aşk işte, bir anda oluverir; karşı koyulamayabilir. Aşk, ey yüce aşk!”

Hera dayanamaz;

“Afrodit, kapa çeneni! Ne aşkı? Bana aşık Zeus, sen ne aşkından bahsediyorsun?”

“Şekerim, elbette öyledir; sana aşıktır, aşıktır da, yani…”

“Afrodit, kapa çeneni dedim.”

Themis, tüm bu konuşmaları duyuyor ve bilekliğinden sarkan terazisini avucunun içinde okşuyordu. Bir taraftan da -bu durumun adaleti nedir- diye düşünüyor, bir yol bulmaya çalışıyordu.  “Buldum” diye bağırır ani ve heyecanlı bir sesle. Bir anda tüm sesler kesilmiş, gözündeki bandanasıyla oturan Themis’e tüm bakışlar odaklanmıştır. Themis, başlar konuşmaya;

“Sayın tanrıçalar, burada konuşulmakta olan ve dün yaşanmış olayın görgü tanığı var mıdır? Öncelikli olarak bunu anlamalıyız. Bu eylemde ki, eğer eylem gerçekleşmiş ise, Zeus bilinçli miydi, yoksa içkisine ilaç mı katıldı? Şuuru yerinde miydi, yoksa şuursuz mu? Bu ırmakları seven kadın kim? Bu bir suç teşkil eder mi, yoksa etik dışı mı kabul edilir? Adalet, burada tüm soruların cevaplarını alınca çalışacaktır. Fakat Hera, Zeus bu! Benim kanımca kesin yapmıştır. Hukuki dili kullanmayı ne kadar istesem de, bu konuda, yani Zeus mevzubahis olunca, fark ettim de, oturmadı.”

Hera üzgündür ve de öfkeli;

“Themis, şu gözündeki bandı aç artık istersen; bu yüzden saçmalıyorsun belli ki.”

“Hayır Hera, bantla alakalı değil, adaletin yerini bulması için gözlerin kapalı olması daha iyi bence, daha adil olunabiliyor, kimseyi kayırmadan. Şimdi ben, bir çözüm buldum sanırım.”

Herkes büyük bir merakla Themis’e bakmaktadır. Demeter, dayanamaz; “eee söyle hadi, nedir?” der.  Themis, hafif gülümseyerek ve kısık bir sesle;

“Hera’da Zeus’u aldatacak!”

Herkesin gözleri fal taşı gibi açılmıştır. Hera gibi asil, evliliğin ilahi temsilcisi bir tanrıça ve aldatmak… Olacak iş değildir. Büyük Hestia ise sinirlenmiştir, hiddetle;

“Bu ne cürret? Nasıl bir adalet bu?”

Themis, heyecanla açıklar;

“Bu bir cüret değil, adalet… Erkekler, aldatıldığında kadının ne hissettiğini anlasınlar diye” der. Bu açıklama üzerine, Hera;

“Yok artık, daha neler? İyice şaşırdın sen.”

Afrodit, hemen lafa karışır;

“Ayyy çok heyecanlı, evet aşk dolu bir gece, belki de çok gece…”

Demeter dayanamaz;

“Sus Afrodit! Yangına körükle gidiyorsun, hem Hera, yapmaz öyle bir şey!”

Artemis lafa dalıverir;

“Avla onu Hera, kalbine batır bir ok”

Athena çıldırmış gibidir;

“Lütfen hanımlar, akıl biraz akıl…”

Her tanrıçadan farklı sesler yükselmektedir. En nihayet Hestia, kükrer adeta;

“Susun, yeter!”

Kısa bir süre sessizliğin ardından, Themis, sessizliği bozar. Hızlı bir hareketle gözündeki bandı sıyırır atar ve der ki;

“Buldum hanımlar buldum, Zeus’u hadım edeceğiz.”

Hep bir ağızdan sorarlar;

“Hadım mı, o da nedir?”

Themis, devam eder;

“Aynı senin kısır ve Kayseri mantısı gibi, gelecekte olacak bir şey bu, yani erkekliği olmayacak artık.”

Yine şaşkın bir şekilde, sorarlar;

“Yaaa, nasıl yani?”

Themis, başlar anlatmaya;

“Şöyle ki, cürüm işlendiği kabul edilirse, olay yerindeki tüm şahısların ifadesini alacağız. Muhtemelen yalan söyleyecekler olacak; onlardan yazılı, yeminli ifadeler de alacağız. Ceza Kanununun 111. maddesine göre..”

Afrodit, konferansa benzeyen bu konuşmadan çok sıkılmıştır;

“Off, yeter Themis! Ne konuştun! Mahkeme salonu gibi oldu burası, sıkıldım ben, aşktan bahsetmek dururken, ne yavan.”

Ayrıca bu fikir, Afrodit’in hiç de işine gelmez. Böyle bir şey olursa ve aldatmalar biterse, bazı aşklar da tehlikeye girebilir düşüncesiyle devam eder;

“Böyle bir şey olmaz, hanımlar; ben izin vermem, hatta sizi ispiyonlarım.”

Hestia, Afrodit’i susturur ve Themis’e der ki;

“Tak şu bandı Themis, gözlerin kapalıyken bile daha mantıklıydın. Olaya el koyuyorum. Burası İstanbul; mantıklı, adaletli fikir çıkmıyor burada. Kalkın, kendi topraklarımıza gidiyoruz.”

Afrodit ekler;

“Hera’nın altın heykeli oldu, bu ilk ve son günümüz olacaksa, bizim olmayacak mı? Ya benimki? Güzelliğimi insanlar daha çok görsün istiyordum, olamaz!”

Hestia heyecanla atılır;

“Hadi hadi, çabuk olun, gidiyoruz; bir daha da bu kadar tanrıça bir araya gelmiyoruz.”

E.E

Yorumlar

  1. Değişik bir konuy ele almışsın ve güzel işlemişsin. Yüreğine ve kalemine sağlık. Başarıların daim olsun.

    YanıtlaSil
  2. Tebrikler başarılar👏💙👍

    YanıtlaSil
  3. Çok sevdim. Kaleminize sağlik.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne hoş, mutlu oldum ben de 😊 Teşekkür ederim. 🙏

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

YAŞASIN CUMHURİYET!

ÇAĞIRMA BENİ

TEK TEK UNUTMALI (podcast)