ARTIK BİLİYORUM

 



Sersemledim…

Başım çatlıyor…

Ve… "senin yüzünden" demeyeceğim artık, çünkü acıyla öğrendim bunu.

Alışmaya çalışıyorum, bu doğru. Bildiğim tüm ezberlerden uzaktayım. Henüz kendimle de değilim, ama olacağım günün birinde, çabalıyorum.  Şaşırmıyorum artık, hatta susuyorum. Susmaksa benimkisi, sadece boşluğumu yazmak diyelim. Bu da bir susuş mudur, sesler yok zira?

Kimsenin yüzünden değil, hele senin, hiç değil. İnsanlar, bilinenin aksine zarar veremiyor, sen istemedikçe. Sen istemedikçe; yaralarına dokunamıyor, onları kanatamıyor, aynı yaraları tekrar ve tekrar açamıyor da. Dolayısıyla benim suçlu olan, sen değilsin.

Suçlu olmak, kolay bir taraftan, hem de haklı olmaktan çok daha kolay. Ben de artık, bu saatten sonra suçluluğu tercih ediyorum. Haklılığın yalnızlığı yıkıcı. Bazen öyle oluyor ki, haklılık sana düşen paysa eğer, aynı haklılık, birilerin menfaat dolu yaşamlarına mızrak misali batıveriyor. İnsanlar, kolay kolay demiyor, “haklı o” diye. Mızrak olunca doğrular, samimiyetsiz yaşamlar tepetaklak oluveriyor; açıkça görünüyor perdenin ardındakiler.  Bunu nasıl göze alır ki, menfaat yüklü bünyeler? Alamaz! Haklı olduğunda “aferin” demiyorlar; yok saymak, kolay gelen onlara. İşte, bile bile yalnızlık bu. Haklı değil, suçlu olayım ne fark eder? Kendime benim özürüm. Böylelere de susuyorum artık; yok bende herhangi bir hükümleri. Haklıyken de yalnızsa insan, kendi seçimi olmalı yalnızlığı da. Ben de bunu yapıyorum esasen; yalnız bırakılmaktansa, yalnızlığı seçiyorum. Onu ellerimle seviyor, okşuyor, uyutup, büyütüyorum. Sonra da koluma takıyorum, bir güzel caka satmak için. Caka dediğime bakma, kafamdaki konforun adı bu.

Eş, dost, ahbap, akraba, ana, baba her neyse verdikleri unvan; şunu anladım ki, bu unvanlar veriliyor, alınmasını beklemeden. Çok azı bu unvanları hak edebiliyor. Bir elbisenin, birinin üzerine uymaması gibi bazıları bu elbiselere hiç sığmıyor ya da bol geliyor. Olmuyor işte, uğraşmamalı. Bazılarına bu unvanlar sarf edilmemeli; ziyan oluyor, yoksul kalıyor ve de mutsuz. Bazıları, yalnızca adıyla var olmalı ya da sanıyla. Sanını, kendi yaratacak nasılsa; zor olmasa gerek, bu da onun tercihi olacak, saygı duyuyorum ben.

Gözlerinde gördüklerim, ellerine baktığımda düşündüklerim… Boynunu ovmuştum geçenlerde; hafif kambur boynuna bakarken, iki damla yaş akmıştı gözlerimden; senin arkan dönüktü görmemiştin. İyi ki de görmedin, çünkü anlamayacaktın, zira onlar yıllar yıllar yüküydü. -Nasıl- ve -neden- diye sorduğum ve de cevabını alamadığım her bir sorunun içimdeki taşanı, acıyan tarafımın incisi, acıttığın her bir anın yelkovanı gibiydi. Edindiğim en büyük deneyim; düşünce, tek başıma ayağa kalktığım her bir günün gayreti yetmezmiş gibi bir de sana ulaşma çabamın yükü, ağırlığı ve de boşluğuydu. Sana ulaşabilmekse bir hayalin ötesine geçemedi. Öylesine sıkı kilitler var ki, “ben” ile başlayan cümlelerine ve de “ben” ile başlayan sessizliğine saklanmıştı. Senin var oluş biçimin buydu, -senden ziyade olanları sevmemek.- Korkma, yok senden hesabım benim, varsa da kalbimin var. Gerçek ne mi? Mutluluğunu her daim çokça isterim. İsterim de, yeter mi mutluluğa sadece bir istek? Sen de istiyor musun mutlu olmayı gerçekten? Yoksa mutluluk, senin dilindeki bir kelime mi sadece? Bilmiyorum bunu da.

Bu arada yeleğini yıkadım, bir anlamı yok biliyorum, ama temizken ulaşmanı istedim; temiz bir şeye ulaşmanı da. Araya zaman girince, temizliğini anlar mısın bilmem. Anlamasan da, ben biliyorum; temiz o yelek.

E.E

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

  1. Merhaba,insanın kendine yapabileceğini mükemmel bir anlatımla yazıya dökmüşsünüz.Dostoyevski suç ve ceza da dile getirdi gibi bir ip intiharda edebilirsin, salıncak da kurabilirsin.Hayatın ipleri senin elinde..Tebrikler evrim hm 💙🙏

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Ben" ile başlayan cümleleri çok sevenler çevrenizde olmasın. Huzurla kalınız, teşekkür ederim 🙏

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

YAŞASIN CUMHURİYET!

ÇAĞIRMA BENİ

TEK TEK UNUTMALI (podcast)