BİL, DUYMA, KONUŞMA
On bir yaşında Dersaâdet’te, bir gece vakti, henüz bıyıkları yeni terlemiş, babamın ölümüne tanıklık etmiş, ondan akan kanı bir put misali izlemiş, çingene velediyim ben. O gece kalbimi soğutan ölüm, hayatıma derin izler bırakmış, ardında yaşanacaklar ile beni günaha, dibe bulamış ve ayakta kalmak, kul olmanın diyetini ödetmiş, buzdan da soğuk gaddarlığı her hücreme yerleşmiş, daha da iflah olmayacak ruhumu doğurmuş, hakikatim olmuş. Ben o gece bunu bilmemişim de, sonrasında kapkara bir perdeyi üzerime giyecekmişim, haberim olmamış.
Benim düştüğüm
hali bilen bilir desem; bilen azdır, bulunmaz. Soran hikayesini dinler desem;
dilsiz bir atmaca gibidir, anlatamaz sorulan. Gören şahittir desem; gördükleri
nedir ki, soğuk duvarlar, dehlizler, derin denizlerdir benim sırdaşım, asıl
gören onlardır. Anlatılamayan, duyulamayan, bilinemeyen bir siyah perdedir bu
hayat; bir tek yaşayan bilir, bir tek bu kara perdeyi giyen anlar halimden.
Kavruk tenim
irsidir benim, gören bilir çingeneliğimi. Babam göçünce öte tarafa, anamla
kaldık, bir göz oda hanemizde. İki ev ötemizden, iri cüsseli adamın elleri
çaldı kapımızı bir gece. Sağırlığımdan duymadım ben, tokmağın sesini, anacığım
koştu kapıya. İri adamın arkasında iki adam daha, aldılar beni anamın koynundan,
bir ocağa götürdüler. O ocak ki, yücedir, od düşer de ortasına, kavrulsa da ciğerler,
çıt çıkmaz. Hatta nefesi duyulmaz kimsenin, içine solur herkes. Zaten
hükümsüzdür ocağın nefesi, neye yarar ki çalıntı nefesler, onlardan, yüzlerden.
Kul olmuşsan bir kez padişaha, gelmişsen bu ocağa, ne ise hükmün, mecbursundur.
Cellat demişler bir kere, adımız silinmiş kütükten, mezar taşımızdan ve de bizi
seven gönüllerden. Cellat geldi mi adımızın başına, hükmü de kalmamış kütüğün,
evlatlığın, yarenliğin. Kullar gölge etmişse sultana, ferman yazılmış idama, ne
gelir elden. Boynu kıldan incedir cümle Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’nin. Her
seferinde benim kılıcım keskinleşir; var git ölüm diyecek dil mi kalmış ki
bedende, söyleyeyim?
Bildim ki, o
gecenin soğuk ölümüdür benim kaderim. Babamın ölümü, benim ensemde etiket,
yüreğimde buz olur. Yetmez derler, daha da soğut yüreğini, taş olsun; o da
yetmez, buzdan bir taşa çevir.
Soğuk taş
duvarların arasında yetiştim ben, “Ya Allah Bismişah Allahu ekber” derlermiş
ben duyamadım, söyleyemedim; sadece bildim. İlk günün sonrasında kestiler
dilimi, sağır kulağıma eklenince ahrazlık, siyah perdeme büründüm daha da. Altı
kişiydik koğuşta, dürtüp uyandırırdı bizi ocak ağası; dürtüp yemeği işaret
eder, dürtüp hadi git yat derdi. Hep dürtüldüm ben; her bir dürtülme kalbime
battı, mızrak gibi. Bir kızıl külah verdiler başım için, kalın bir kemer, siyah
mintan, bir de şalvar ile bedenimi örttüm. Uzunca vakit, baş dedikleri, en kıdemlimiz, iri cüsseli,
kavruk tenli, dilsiz, sağır olanımıza itaat ettik. Ta ki o da ölene kadar. Bu yıllar
boyunca, benden aldıkları dilim kılıcım oldu. Her bir dürtülme; çengel, çekiç,
demir tas, kanca, kement, ustura, şifre ve yay kirişi oldu. Her biri bana
yoldaş, kalbime güç oldu; bir taraftan da her biri günahıma şahit, sandıklara
kilitlediğim bahtım oldu. Bu kadersizliğim, cümle ahaliye korku, Osmanlı
topraklarına nam, padişaha kalkan oldu.
Kadı hükmü
verdi, kah yetti kah yetmedi. Şeyhülislam fetva verdi; o vakit eğildi boyunlar. "Vakit tamam" dediler, "git al yürekteki canı". Kavruk tenime sıçradı nicesinin
kanı. Topkapı’da saray kapısının önündeki çeşmede yıkadım ellerimi ve ömürlük,
keskin çelikten yoldaşımı. Kırmızıya bulandı çeşme. Cellat çeşmesi derlermiş
adına, ben hiç duymadım. Yetmedi kestim,
yetmedi bir daha; nice kelleler kondu o kanlı ibret taşına. El aleme ibret,
padişaha kudret olan kelleler.
Kimi zaman bostancıbaşı
geldi bizimle, açtı fermanı, okudu ölecek kulaklara; yarım saate kalmaz,
görmeyecek gözlere gösterdi. Ben duymadım hiç, ne fermanı bildim, ne de bostancıbaşının
sesini. Bir işaret bekledi gözüm her seferinde; bir el, bir parmak veya bir baş
hareketi, sanki ölüme selam verir gibi. Görünce o hareketi, ya Allah dedim
içimden; dilsiz dilime düşen en büyük hecelemeyle. Al-lah derken yüreğim, son
hecede verdi canını, fermanı duyan. Bazen boğdum, asil kanı akmasın damardan
diye; bazen dizini, dirseğini kırdım, bazen de ayırdım suretini gövdesinden. Padişah
huzurunda ispat için balda torbaladığım kelleler de oldu, denize attığım
bedenler de.
Ben cellat, soluğum
bile soğuktur benim. Düşünce ensesine birinin, çaresi yok, alırım canını. Almayacaksam
canını, nice işkence bilirim. Yoktur çaresi, o çaresiz bedenin. Nefes almak
istemez, ölmek için dualar eder, eder de, ben ayarlarım ölüme mesafesini. O
mesafe ki, ecelden beterdir. Çaresi yok, neyse istedikleri dökülür dilinden.
Ben cellat, olmaz benim komşum, ahbabım. Bir sohbetim yoktur şu dünyada, bir
ekmeği paylaşmaz kimse, sofrasına buyur etmez. Bir selam yoktur üstümde, bir
şarkı söylemişliğim de. Eyüb’ün kuytusunda saklıdır mezarım; adım yazmaz,
aleladedir mezar taşım. Kimse yatmaz yanımda ölüyken de. Gülmez benim yüzüm; çocuk
görsem bile. Bilhassa bakmam kimsenin gözlerine. Bir gün gelirse taşa kellesi,
bilmek istemem kim, kimin nesi.
E.E
Cellat gerçeği geçmişin gerçeği. Çok teşekkürler bilgilendim sayenizde. Kalemine kuvvet. Sevgiler…
YanıtlaSilSevgiler...
Sil👍
YanıtlaSil😊
SilCanım kızım, Türkiye Cumhuriyeti'nden önceki dönemdeki bir gerçekiği, bütü çıplaklığı ile dile getirmişsin. İnsan okurken bile, o ürpertiyi, hissediyor,bir an donup kalıyorsun. Yüreğine ve kalemine sağlik. Başariarın daim olsun.Sevgiler.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, yazarken ben de öyle hissettim. 😔
SilBu yaşadıgımız dönemde herkes cellat olmuş..kaleminiz hiç susmasın
YanıtlaSilNe iyi ettiniz de yazdınız, teşekkür ederim 🙏
SilEmeğine sağlık başarılar dilerim.
YanıtlaSilDeğerli yorumunuza teşekkür ederim.
Sil😊👏👏👏 Kskden Murat
YanıtlaSilTeşekkür eder, güzel bir gün dilerim.
SilEtkileyici ve sürükleyici bir anlatım olmuş az zamanda çok iş başarmışsiniz gibi bir yazı olmuş. Çok beğendim elinize, emeğinize sağlık
YanıtlaSilAz zamanda çok iş başarmak... böyle hissetmenize ve beğenmenize mutluyum. Değer kattınız Yalçın Bey, teşekkür ederim.
SilCellatlarinda kalbi var... Ne güzel anlatmışsınız yureginize sağlık...
YanıtlaSil