KÜÇÜK YER EVİMİN BÜYÜK MASASI
Çilekleri tek tek batırdım, erimiş çikolataya, uzunca bir
tabağa dizdim. Güzel bir plak koydum plakçalara ve 60’ların Fransızca
şarkılarına karıştım. Dışarda hafif bir
esinti, Temmuz sabahından kuş sesleri, uçuşan tülün arasından, şarkılarıma
karıştı. Biraz dans ettim, dans etmek denirse, kendi etrafımda döndüm durdum.
Dolabın kapağını açtım büyük, beyaz masa örtüsünü çıkardım. Kokladım önce,
kocaman bir solukla. Sonra da koştum bahçedeki büyük masaya, bir hareketle silkeledim, ayrıldı katlarından örtü ve masaya konuverdi, kelebek gibi.
Mezeler, salatalar, dolmalar, dün hazırladığım
zeytinyağlılar ve tabi ki çikolatalı çileklerimi tek tek taşıdım masaya. Büyük
barbeküyü masanın yan tarafına çektim. Uzatma kablosunu plakçalara taktım ve
masanın yanına o büyülü sesleri taşıdım.
Küçük yer evimin büyük masasını hazırladım. Birazdan
dostlarımın geleceğini hatırlayınca kuşlar kondu yüreğime. Huzurlu bir telaşla
savruldu eteğim, kahvemi almaya giderken ve bir yudum alıp, şükrettim bugüne.
Küçük yer evime baktım; böyle deyince, kardeşimin
gülümsemesini hatırladım. Yer evi... Ne çok sevdim seni yer evim, sıcak turuncu mutfağını
da, küf yeşili duvarlarını da. Krem rengi koltuklarında ne çok film izledim,
kitaplarımı okudum. Kırlentlerine sarılıp uyuduğum da oldu, uykusuz geçen
kahveli, şaraplı gecelerim de. Hiç eksilmedim burada, seninle hep çoğaldım.
Bazı günler sana bir biblo, çiçek katıldı mesela, bana da güzel anılar, dostlar,
müzik, yeni sözcükler; hep çoğaldık birlikte. Bazen, bahçen senden büyük diye
kıskandın; yaz günleri, gece olunca kendine çağırdın beni. Bu yüzden sen
kışları daha çok sevdin. Hiç sitem etmedin, ama arada isyanlar çıkardın, yaramaz
bir çocuk gibi. Olmayacak zamanda su borusunu patlattın mesela ya da elektrik
arızası çıkarttın. Senin “benle daha çok ilgilen, beni daha çok sev” isyanın
oldu, hepsi de. Ben, bunu hep bildim, hiç aldırmadım. Bahçeyle uğraşınca
kıskanmadın da, ağaçları, çimleri, kaplumbağayı, kuşları sen de çok sevdin.
Bahçede çok oturunca, kıskandın. Bugün
de bahçedeyiz yer evim, kıskanma tamam mı dostlarımı, uykusu gelen sana koşar
nasıl olsa, sen her zamanki gibi güvenli kollarına al bizi.
Ve... Nihayet geldi ilk misafirlerim. Misafir dediğime
bakmayın, ilk beş dakikanın mevzusu bu, sonradan herkesin kendi köşesi, kendi
sandalyesi, kendi tabağı ve plakları olacak. Hep böyle oldu, yine o günlerden
birisi bugün de. İşte yine bir araba göründü uzaktan ve diğeri de.
Saatlerin, dakika hızıyla geçtiği, keyifli, sıcak zamanlar… Güneşin
aya el verdiği renkler, ne çok severim bu vakitleri. Ilık ılık yasemen kokusuna
karışan şefkatli, heyecanlı, şakalı, cümbüşlü, duygusal bazen de hararetli
sohbetlerin hep ortak bir yanı var bu masada; bitmek bilmeyen hayallerimiz.
Gençken kurduklarımızdan farklı olsa da hayaller, her biri hala kocaman ve hala
çok heyecan verici. Zaten hayaller olmasa nasıl yaşar ki insan? Gülüşmeler, iki
kadehten sonra hüzne bulanmalar ve birden, birimizin neşesiyle kurulan
boşvermişli cümleler ile kahkahaya yaptığımız u dönüşleri.
Büyük beyaz örtülü sofrada güzel, sevgi dolu insanlar, önemi
var mı yarının? Şu an yok! Küçük yer evimin büyük masasında yaşanmış olmasa da
tüm hayatlar, hepsi, herkes, her bir yaşanmışlık tüm güzelliğiyle bu sofrada
bizimle; bu masadaki herkesin yüzü birbirine, sırtı dünyaya dönük. Büyük beyaz
masa, en uçtakine ulaşmak istendiğinde ufacık, ama küçük yer evim, hepimizi
sığdıracak kadar büyük, tıpkı masadaki yürekler gibi.
E.E
Yorumlar
Yorum Gönder