METANOYANI KUTSA


 


“Bu şarkı senin için gelsin.” Arabada, her zaman oynadıkları bu oyun, son hızıyla devam ediyordu. Yıllardır en sıkılmadıkları oyun buydu. Araçta kaç kişi olurlarsa olsunlar, sırayla tutulan şarkılar ve seçilen radyo kanalları. Ritim hızlı ve herkesin neşesi yerindeydi. Yorgunluk, karmaşa, dertler, sıkıntılar böyle anlarda ertelenebilirdi. Herkese iyi gelirdi. İki kız kardeş, çocukluklarından beri oynadıkları bu oyunun, şifasından eminlerdi. Yanlarına kattıkları herkes, oyundan nasibini alır, onların aralarında konuşma olmaksızın anlaşmalarını çözmeye çalışırken, birden oyunun tam göbeğinde bulurlardı kendilerini.

Arabada olmanın, onların yaşamında, kaçışa eşdeğer anıları vardı. Amaç iş bile olsa, kaçamak her zaman mümkün olmalıydı. Yoksa ne tadı olurdu yaşamanın? Sıkı çalış, sıkı eğlen… Klişe eğlenceleri bile kendi aralarında, çok daha fazlasına çevirmeleri mümkündü. Sırları ise şuydu; öncelikle odaklanmak! Her ne ise yaptıkları, iyice içine dalıyorlardı. Öyle bir dalmak ki, bir kayalıktan suya atlayış gibi, anın özgürlüğü ve yoğunluğuna kapılıp gitmek. Sonrası gelirdi, hep öyle olmuştu.

O gün üç kişiydiler araçta, İstanbul-Şile otoyolunda ilerliyorlardı. Malum İstanbul trafiği ve yoğunluğun olduğu saatlerden yine oyunları sayesinde kurtulmuşlardı. Müzik ve ritim, neşe, hüzün, içe dönüş kapısının anahtarı ve üç kişinin kendi okyanusunda, küreklere asılması gibi bir hal almıştı. Birden aracı kullanırken, garip bir his ile yükseldiğini hissetti. Her şey, herkes ve o an dinlediği şarkı, hatta kendisi bile anlamını yitirmişti. Tek tek nesneler, insanlar, olaylar yerine daha büyük bir algı kapısı açılmıştı. Arabayı kullanmak otomatik bir hal almış, ruhu bedeninden kopmuş, gözleri çok da hareket edemez hale gelmişti. Yolda yoğun trafik vardı ve öndeki aracın fren lambalarının yanması, istemsizce kendi ayağını fren pedalına götürüyor ve otomatik bir şekilde frene basıyordu. Beyni tüm vücuduna bunu otomatik olarak yapıyordu, sanki o vücut bir anlığına terk edilmiş bir liman gibiydi. Bu tuhaf hal, daha da artmış, ruhu daha da yükselmişti. Bir anda, sanki bir helikopterden trafiği izliyor gibi, yola baktığını hissetti. Aman Allah’ım, araçların her birini, yolu ve hatta plakaları yukarıdan görebiliyordu. Fiziken içinde bulundukları araca, başka biriymişçesine dışardan bakıyor ve hatta kendini görüyordu. Gizemlerle dolu birkaç dakika boyunca, şuurunu yoklama gayretindeydi. Neredeydi, kimdi, ne yapıyordu ve dahası iyi miydi? Her bir sorunun cevabı vardı, tek tek cevaplayabiliyordu ve tüm cevaplar doğruydu. Kendi kendine şöyle dedi: “yine oluyor.” Evet, bu durumu, yaşamı boyunca, iki kez daha yaşamıştı. İlki oldukça sarsıcı idi, diğeri de sarsıcı olmuştu ama ilki kadar değildi, belki de artık bu hisse yabancı olmadığındandı.  İlk deneyiminde, 15-16 yaşlarında idi ve yaşadıklarına anlam verememişti. Ailesi, haklı olarak endişelenmişti ve ona uzun süren bir psikiyatri tedavisi aldırmışlardı. Şaşırtıcı olansa o, yaşadıklarını tam izah edemese de, garip bir biçimde, bir nevi enerji yoğunlaşması olduğunu biliyordu. O yaşlarda bunu tam tanımlayamamış olsa da, ilerleyen yıllarda bunun açıklamasını bulabilecekti. İçe dönüş yolunda, uzayın kara deliklerinden geçmek misali, bazı anlar olurdu. Bu anlar enerjiyi yoğunlaştırır ve nesnel olan her şeye insanı yabancılaştırırdı. Birkaç dakika süren bu maceralı durum, yaşayan için daha farklı, ölçülemeyen bir zaman, belki de zamansızlık gibiydi.  Tüm bunları bildiği için, yeni bir bedensizlik ve zamansızlık durumuna girdiğini ve geçeceğini, dünya saatiyle birkaç dakika içinde normal algıya döneceğini, dahası diğerlerinin bunu asla bilmeyeceğini biliyordu. Öyle de oldu. Yüzünde tuhaf, donmuş bir gülümseme ifadesiyle buldu kendini.

Bu tip yoğunlaşmalar yaşadığında bildiği tek şey, artık yaşamının, yeni bir değişim sürecine gireceği dönemin başlangıcı olmasıydı. Daha önceki deneyimleri böyle olmuştu. Bu deneyimi aktardığında, delilik algısına kapılsa da insanlar, o bunun bir delilikten ziyade enerji ile alakalı olduğunu biliyordu. Hoş, delilik diye tanımlansa ne olurdu ki, o biliyordu yaşadığı şeyin ne kadar büyülü olduğunu, adının bir önemi de yoktu.

İçe yolculuğun tetikleyicileri vardı. Yaşarken birikenler, düşünmeler, olaylar, sebepler, sonuçlar derken, küp dolardı. Küp sadece dolmaz, bir enerji de biriktirirdi. Bilinçli bir sistematik ile biriken enerji boşaltılmadığında (meditasyon, yoga, spor, vs…), kendinle baş başa kalamadığında, bir tetik kendine doğru çekerdi seni. O gün de müzik, onun tetikleyicisi olmuştu. Fakat, uzayın kara deliklerinden geçiş gibi, hızlı ve yoğun ilerleyiş, zaman, mekan, madde kavramından çok ötede bir yerde olma halini başlatmıştı. Sonrasında ise, büyük bir rahatlama ve çözümleme hali devam edecekti. Bu bir değişimin başlangıcı idi ve o hisleri hatırlamak, her defasında düşünmeyi ve tespitleri kolaylaştırıyordu. Metanoya başladığında, durdurmak imkansızdı.

Yaşam içinde, pek az insan kendi metanoyasının farkında idi. Kişilik özelliklerindeki, herkesin kendine özgü çiçekler açtırmasının bir yolu ve gelecekteki yaşam içerisinde, kendini sevgiyle sarma, yepyeni kendi için, kutsal bir el dokunması gibiydi. Bu şahane dönüşümün, metanoya başlangıcının, onun yaşamındaki haberci yansıması, her defasında, maddeden, zamandan ve mekandan sıyrılması, ayrılması ve ruhunun kanatlanması olmuştu. O, ilk seferinde korkmuş olsa da bu halden, sonrasında kendi enerjisinin ve benliğinin farkına varmış olma halini çok sevmişti. Değişim, onun için yaşamda en büyük fırsat ve olgunlaşma idi.

Metanoya, tedavisi yapılacak bir hastalık değil, tam tersine, az insanın ulaşabileceği kişilik değişim süreci. Beslenmek, uyumak, hareket etmek, çalışmak gibi günlük rutinler dışında, başka anlamlar da içeren yaşamın, tüm bunları yapan kendimizin, kim olduğu noktasında kafa yormamız gereken bir tarafı da olmalı. Ne olduğumuz, ne olacağımızın işaretçisi iken, kısa süren yaşamda, kendimiz için fırsatlar yaratacak derinlikte, algılarımızı açık tutmak, kendi kişiliğimizi düşünmek çok değerli bir farkındalık. “Ben böyleyim”, demek basit bir körlük iken, ne olduğunu düşünmek, değişmek, güncellenmek gerçek bir değer. Kendi metanoyanı kutsa, yaşamına al, sadece kendin için yapabileceğin, en güzel hediyen olduğunu bil. Yeniden doğuş, tazeliktir. Kişiliğinin haritasını, oradaki dağları, denizleri, ovaları, tünelleri, gizli geçitleri, üstü toprakla örtülmüş kalıntıları, adaları ve kalyonları çizebiliyorsan, hiç kimse ve hiçbir şey için süsleyip püslemeden, metanoya için ilk adımı tamamladın demektir. Gerçek, yalın kişilik! Tövbe, pişmanlık, tefekkür, dönüşüm yaşayabileceğin haritanı görüyorsun artık. Dönüşümünü tamamladığında, yeni haritan, çok daha güzel olacak.  Kim bilir kendin için, kendi fırsat meleğin olabilirsin belki de.

 

E.E

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SANDIK (podcast)

KIZILCAGÜN (podcast)

BİRLİK ve AYRIŞMAK