ÖZLEDİM SENİ KAPTAN

 


Rıhtım soğuk, sis de var hafiften. Bilmem kaç metreyi seçer gözlerim? Bilmem bu sis, gelişine sürpriz olur mu? Sen gideli, 46 gün 6 saat 3 dakika oldu. Bense, 46 gün 6 saat 3 dakika daha yaşlandım. Bir de seni ekledim her güne, gün gün çoğaldım. 46 gün 6 saat 3 dakika daha sen biriktirdim. Şimdi sislerin içinden çıkar mı, yüzdürdüğün o şehir?

Yolcuların var, tayfaların ve makinelerin. Onların sende sırası var, sus’u var, oluru-olmazı var. Yazılı metinler var okuduğun, bir de hiç yazılmamış olanlar, sadece bildiğin. "Tam yol ileri" dediğinde bunu anlayacak insanların var, tam yolu aldıracak güçlü makinelerin. Bugün, belki o gündür, benim için gemine “tam yol” dediğin.  Sislerin içinden çıkar gelirsin belki, bitmez benim umudum tıpkı senin yolculukların gibi.

Gidişini hatırlıyorum. Mutlu insanlar vardı geminin etrafında. Ağır ağır hareket ederek merdivenleri çıkan insanlar. Güverteye vardıklarında, karada kalanlara el sallayan, mutlu insanlar. “Güverte insanları başkadır gemide”, sen anlatırdın. “Onlar ilgilenmez makine dairesiyle, onlar, denizin rengi, insanların sohbeti, bardaklarındaki azalan içecekleriyle ilgilidir” demiştin. “Güverte insanları farklıdır” derdin. “Onların günü gündür, onlar, aldıkları her nefesin hakkını verir ve hayalleri bitmez” demiştin. “Güvertenin tadını alandır onlar, ta ki fırtınaya kadar. Fırtına çıkınca, kapandıkları kapalı salonlar, bir süre için hayal kırıklığıdır, onlarda. Orada da, dolunca bardaklar, bir keman sesi veya piyano, birden bire sohbetleri, şakaları dinamitler. Onların tadı da tuzu da, yaşamaktır. Uykuları da fazladır, keyifleri de. Çigan müziğini adından dolayı, bifteği tadından dolayı seven, güverte insanları. Güneye giden gemileri daha çok seven, güverte insanları.”

Kamarandasın belki de, benden millerce uzakta, bilmediğim sularda. Belki hastasın, belki de yorgun. Belki akşamdan kalmasın, bilmiyorum. Belki bir motor arızası oldu dün, hiç uyuyamadın. Belki de ikinci kaptan aldı yerini, sen derin uykudasın. Belki güvertedeki o kıza takıldı aklın ya da demir attığınız yerde, gittiğin kulüpte, şarkı söyleyen kadına. Belki rüyalarına geldiler tek tek, belki de koynuna. Beni düşündün belki, ellerine dokunamadın onların, bir de yanaklarına. Belki de olmadı hiçbirisi, sadece bir iki telefon açtın, raporunu hazırladın, gönderdin ve uyudun.

Şimdi, bu gün geleceksen, gelmesin ertesi gün. Gelmeyeceksen, bir an önce bitsin bugün. Yolcuların var senin, bir sürü tayfan, bir de makinaların. Aşçını düşünüyorum yemek yaparken, sevdiğin gibi yapıyor mudur yemekleri acaba? Soğanı iri doğranmış yemeği sevmezsin sen, özeniyor mudur, senin sevdiğin gibi. Salatana çok limon sıkarsın, sulu seversin hafiften salatayı, üşenmeden, her öğünde dikkat ediyor mudur, salatana bile? Baharat midene dokunur senin, çayı seversin mesela. Demliyor mu çocuklar, sana güzel çaylar?

Sen eskiden anlatırdın bunları, ben de dinlerdim, hayaller daha kolaydı o vakitler. Ne zaman ki önce yazdıkların, sonra telefonlar ve fotoğraflar, sonra da sen gittin, hayaller bile zorlaştı. Unutursam diye korkuyorum, anlattıklarını canlı tutuyor, bu rıhtım. Kim bilir belki de başka bir sese, başka gözlere aşıksındır. Belki de yalnız.

En azından yalnız değilim, kaptan. Yolcularım yok benim, tayfam ve büyük makinalarım. Sen varsın, senin güzel anıların. Sen de benim gemimdeki güverte yolcumsun, unutkan, neşeli, güneyi seven. Biliyor musun? Miço hala senin aldığın tasmayı kullanıyor. O senden kalan, benim Miçom. Tasması eskidi epeyce, yenisini arıyorum, aynısı olsun diye. Henüz bulamadım aynısından ama bulduğumda, eskisi, etajerin üst çekmecesinde olacak. Senden kalan diğer şeyler gibi. Özledim seni kaptan. Plaklarını dinliyorum ara sıra, bir de son gönderdiğin şarkıyı. Bazen, iki kadeh şarap koyuyorum masaya, birisi bitiyor da, diğeri hiç eksilmiyor. Mehmet Güreli söylüyor usulca,

Bulut geçti

Gözyaşları kaldı çimende

Gül rengi şarap

İçilmez mi böyle günde?

Seher yeli eser, yırtar eteğini gülün

Güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün.

 

Sabah olunca, sinirlendiriyor beni, bir türlü eksilmeyen kadeh. Bugün diyorum, belki bugündür… Kırk altıncı gün. Bu sislerin ardından, bugün gelirsen, gün batmasın; gelmeyeceksen, Dünya yansın.

E.E

Yorumlar

  1. Sen benim guvertedrki yol arkadasimsin👏👏👏🙏

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İsminizi göremiyorum ama, dostluğunuz için teşekkür ederim 🙏

      Sil
  2. Merhaba Evrim hn.'ÖZLEM'ek Çok etkileyici bir anlatım ile kaleme almışsınız tebrikler👏Sahilde ufuk çizgisinde görebilmek umudu ile ömrün son dakikasına kadar.💙 Atilla İlhan dizelerinde dile getirdiği gibi olabilmekte var hayat ta.Ben seni unutsam hiç hatırlamasam hiç mi hiç ihanetini,şehvetini hatırlamasam ellerim oldum olasıya seni unutsalar... saygıyla 🙏💯💙🧿

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah Atilla İlhan... Zaten bazı isimler var ki, bazı hisler, onların keşfiyle ortaya çıkmış ve onların renkleriyle boyanmış ve öyle tanımlanmış gibi. Özlem de ona ait olanlardan sanki 😊 Ne güzel, ne sıcak bir yorum bu, teşekkür ederim 🙏

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

SANDIK (podcast)

KIZILCAGÜN (podcast)

BİRLİK ve AYRIŞMAK