ASIL TEHDİT SUYUN ALTINDA!
Yıl, 2006 Çin Denizi'nde 7,1 büyüklüğünde bir deprem olur. Tayvan’da binalar yıkılır, iki kişi hayatını kaybeder, pek çok insan yaralanır. Bir taraftan da, korkulan, o boyutta daha önce tecrübe edilmeyen bir şey daha olur. Luzon Boğazı’nda büyük bir toprak kayması gerçekleşir.
Luzon
Boğazı, Filipinler’in Tayvan ile Luzon adası arasındaki boğazdır. Böylece,
Luzon Boğazı, Filipin Denizi’ni Batı Pasifik Okyanusu’ndaki Güney Çin Denizi’ne
bağlar. Önemli bir geçiş bölgesidir, hem de tarih boyunca. Bahsi geçen sular,
İpekyolu ticaretinin doğu kanadına denizyolu ticareti sağlamış olmasıyla
birlikte, günümüzde en önemli misyonlarından birisi de iletişim ağının büyük
yüklerinden birini taşıyor olmasıdır. İn-ter-net!
Elbette ki
tüm denizler, okyanuslar bu anlamda bilgi transferini sağlayan özel yapıdaki
kablolarla doludur. Peki, neden Luzon Boğazı dikkat çekici? Yaşanan deneyimden
ders almak için.
İnternet
kapasitesi ile ilgili talep her yıl 2 kat artıyor. En büyük veri havuzlarını
ise sosyal medya ve tahmin edeceğiniz gibi videolar oluşturuyor. Şu an siz bu
yazıyı okurken her 1 dk.’da Youtube üzerinden 5 milyonun üzerinde video
izleniyor. Bu, çok devasa bir veri tüketimi.
Bir de bu rakamlara, bankalar ve şirketlerin aralarındaki işlemleri
ekleyince trilyon dolarlık fon transferleri ile her 1 dk’da 3,4 petabayt
büyüklüğünde veri tüketiyoruz. Petabaytı hayal edemeyenler, şöyle
düşünebilirler; 1 bayta 15 sıfır ekleyin! İnanılmaz değil mi? Peki bunca veri
tüketiminin muhafazası nasıl yapılıyor? Bulut teknolojisi ile tabi ki. Bulut
teknolojisini sağlayan kablolama ise okyanus ve denizlerin altında bulunuyor. Yani, suların
altı, karmaşık, otoyol misali, kablolarla dolu. Bir taraftan da şirketler, yeni
kablo hatları yaratıp, bu ağı genişletme ve hızlandırma çabasındalar.
Denizler altı
kablolaması ilk yapıldığında, kablolar açıkta ve dipte yer alıyordu. Korumasız
kalan kabloların başına türlü olaylar geliyordu tabi ki. Mesela Norveç
kıyılarında bir kambur balina, korunmasız kablolardan birisine takılmıştı. İtfaiye, balinayı
kurtardı ama kabloyu kesmek zorunda kalmıştı. Kablo kesilince de, malum son!
İskandinavya’nın bir bölümü çevrimdışı kalmıştı.
Mühendisler, benzeri olaylar ihtimali ile değerli kabloları korumak için onları deniz
yatağına açılan 3 mt. yarık içine gizlemeye başladırlar. Bu çalışmayı yapmak elbette
oldukça pahalı ve zaman alan bir süreci getiriyordu. O yıllarda söz konusu çalışmanın
değeri elbette biliniyordu çünkü korunaksız sistemler, her tip felaketi getirmeye
hazırdı.
İşte, Luzon Boğazında’ki 2006 yılında, deprem etkisiyle yaşanan toprak kayması da benzer bir felaketi doğurmuştu. Luzon boğazı deniz tabanı yapısı itibariyle, dar ve yarık açmaya uygun olmadığından, o hattaki kablolar dipte, açıkta ve savunmasız haldeydi. Toprak kayması ile birlikte, kablolar oldukça ciddi zarar gördü. Luzon Boğazı’ndan geçen kabloların hasarı, Güneydoğu Asya ve Birleşik Devletler hattını servis dışı bırakmıştı. Dakikalar içerisinde milyarlarca dolarlık işlem kaybı oldu. Atm’ler, borsalar, bankalar, şirketler ve diğer kuruluşlar mecburen fişi çekmek zorunda kalmışlardı. İnternet yoksa, para yok! Bu bir ekonomik felaketti. Ne mi yaptılar? Tüm verileri başka bir kanala aktardılar. Bu işlem sonuçlanıncaya kadar, nasıl bir bekleyiş olduğunu tahmin etmek zor değil sanırım. Sektörel, aynı zamanda bölgesel bir stres yumağı ve kaos. Olay geçici olarak çözüldü ama Luzon Boğazı’ndaki kabloların tekrar hayata geçmesi, maliyetli ve büyük bir çabayla 3 ay sürdü.
Kablolar küresel trafiğin %99’unu taşıyor ve inanılmaz büyüklükte veri transferi sağlıyor. Bu sayı her geçen gün artıyor. Hız konusu ise altyapıda sürekli yenileme gerektiriyor. 2021 yılında Google, Facebook ile birlikte “Apricot”isimli yeni bir denizler altı iletişim kablosu döşeyeceğini açıklamıştı. Bu proje tamamlandığında, 12 bin kilometrelik yeni bir hattın, Asya’daki 6 ülkeyi birbirine bağlayacağını bildirmişti. Google, ayrıca “Firmina” isimli yeni bir denizler altı kablosuyla, ABD’yi Arjantin’e bağlama planını da açıklamıştı.
Türkiye’de
ise önemli hatlardan, SeaMeWe-3 ve MedNatilus denizler altı ağlarını yazmak mümkün. Bu şekilde 4 farklı ağ
bulunmaktadır. Akdeniz ve Ege Denizi altyapı anlamında oldukça önemli sular.
Bugün, teknoloji çağında, tüm kablolama hat alanları, gizli tutulsa da ya da güvenlik önlemleri alınsa da, oldukça korkutucu. Bu değerli kablolar, kapıda beliren her savaş ihtimali, her bir terörist saldırı için açık hedefler. Siber saldırıların beklendiği, pek çok komplo teorisinin ortalıkta uçuştuğu şu günlerde, dilerim bir ülke kabloları kesip atmaz veya bir terörist grup ağ kablolarını hedef almaz. Geçmişte Rusya için, bu tip tahminlerin yapıldığı haberler bile olmuştur.
Hasar gören ağın verilerini, başka bir ağa aktarabilme durumu da oldukça tehditkâr. Sırf bunun üzerinden, onlarca komplo teorisi üretiliyorlar. Bilgi, teknoloji ve data sahibi kimse, gelecek onundur elbette ki.
2006 yılında yaşanan Luzon Boğazı faciasının maliyeti düşünüldüğünde, herhangi bir yeni sıkıntı oluşursa, yaşam içinde her türlü ihtiyacımızın internet üzerinden sağlandığı dikkate alındığında, sadece finans piyasaları açısında değil, çok daha fazlasının yok olacağı anlamına gelir. Düşünsenize, internet yok olduğunda, su siparişinizi bile veremezsiniz. Devletler, para transferleri ve diğer finansal işlemler, şirketler, sağlık hizmetleri, eğitim, ulaşım, üretim, medya... Yaşam durma noktasına gelecektir. Tüm sektörler düşünüldüğünde ise ekonomik karşılığını, makro boyutunu ve kaosu hayal bile edemiyorum.
E.E
Kaynaklar:
Journo, 16
Eylül 2021
Kulaklı G,
Okyanus Altı İletişim Kabloları Ne İşe Yarıyor?, 2018, Webtekno
Wikipedia
National
Geographic, Çin Denizi’nin Sırları, 20019
Yorumlar
Yorum Gönder