Z KUŞAĞI'NDA KASIT VAR!
Kuşaklar
kuşaklar… X,Y,Z derken, Alfa Kuşağı. Daha öncesi de var tabi ki Geleneksel
kuşak ve onlardan sonraki Bebek Patlaması Kuşağı (Baby Boomers). Bu günlerde
konuşulan ise Z Kuşağı. Çünkü gelecek yıllarda çalışma hayatının içine dahil
olacak ve dünyayı şekillendirecek kuşak Z kuşağı olacak. Yani beklentinin odaklandığı
kuşak.
Z Kuşağı
için, iyi niyetli, pervasız, bireysel hareket eden, birkaç işi yapabilecek pratiklikte,
riskten kaçınan, daha yavaş yaşama eğiliminde gibi pek çok tanımlama var. Z
kuşağından dünyanın beklentisi çok büyük (müş). Dünya’nın geldiği yer öyle kaos
ki, bir kuşak gelip o kaosu bitirecekmiş algısı. Umut bağlamak olarak görüyorum
bu durumu. İnsanların böyle görmesini istediklerini düşünüyorum. Bireysel
hareket eden, daha yavaş yaşama eğiliminde olan ve risk almayan bir insanın aynı
anda birkaç işi yapma pratiğinin olması ne enteresan değil mi? Bu hangi ortamda
olabilir sizce? Büyük projelerde mi? Risk almayarak, iş halletmek... Güldürmeyin beni, bildiğimiz hızı yüksek
dünya düzenine uyar mı bu tanımlama? İş
ve gelecek yaşam fiziksel eforla sürdürülebilecekse uymaz, elektronik ortamda
iş halledilirse olur. Yaşam, yavaş seyirde ama elektronik ortamda pratik
gitsin. Aslında bu güne kadar bildiğimiz düzende bir yaşam tarzı olmasın, iş ve
yaşam elektronik ortamda aktif olsun, gerçek yaşam durağan kalsın. Böyle
istenirse olur, bu bir kasıtlı hedeflendirme, biraz buradan bakmanızı isteyeceğim.
Kuşaklar
konusunda büyük bir bumerang etki var bana göre. O da, bu kuşakların yapıları
sebebiyle dünyanın o yapılara uygun şekilleneceği düşüncesi. Ben bunun gelecek
için suni bir şekillendirme olduğunu düşünüyorum. Şöyle ki; kuşakların
tanımlarına ve tarih aralıklarına bakıldığında Dünya’nın değişim dönemlerine
denk geldiğini göreceksiniz. Haliyle, değişen şartlara uyan, yaşamak için uymak
zorunda kalan insan ve dolayısıyla toplum, birileri tarafından da kategorize
ediliyor. Bir takım yaftalama veya misyonlar yüklenerek bir bumerang etki
oluşuyor. Bu değişim dönemlerini planlayanlar değişmiş insanı ve kendi
tanımıyla “kuşakları” hem yaratıyor hem de isimlendiriyor. İsimlendirmekle de
kalmıyor kullanıyor.
Z kuşağına
geri dönecek olursak, bu çocukları yetiştiren dünyanın, onlara servis ettiği
gerçekler, onları, onlar için yapılan tanımlara, zoraki uyumlu hale getirmiyor
mu?
Dünya
düzeninin gittiği veya götürüldüğü yer için Y,X ve tüm gayretleriyle Bayby
Boomers Kuşağı’nın da bu değişime, mesela teknolojiye uyum sağlama çaba ve
zorunluluğu yok mu? Bu değişimi yaratanlar zoraki bir uyum şartını zaten
koymuyorlar mı? Değişim, insanların tamamı için bir yaşam refleksidir adeta.
Bunu tamamen öylece ortaya çıkmış gibi tanımlayarak bir kuşağa veya birkaç kuşağa
atfetmek bana çok mantıklı gelmiyor. Tabi daha büyük tasarılar yoksa!
Bunu biraz
açalım. Bir kuşağı anlamak demek Dünya’nın yaşadığı o dönemi anlamak demektir.
Dünya’yı değiştiren her bir olay veya olgu bir önceki dönemin insanlarıyla
başlamış ve sebepleri olan birbirinin devamı konulardır. Bu olayların
birbirinden bağımsız (mış gibi) algılanmasını son derece yanlış ve tehlikeli
buluyorum. Değişim dediğimiz olgu ise yaşamda doğru standartlar ve bakış
açısıyla kalmak için bir gereklilik. Değişim aynı zamanda bir uyum. Dolayısıyla
değişim içinde bulunulan şartlara ve kişilerin kendi akıl, öngörü ve çabalarına
ait olmalıdır. Bir kuşağa, bir dönemin insanlarına uyumlu, uyumsuz gibi
tanımlamalar yapmak çok da mantıklı gelmiyor bana.
Kuşaklar
tanımıyla yapılan bu ayrıştırmanın büyük bir pazarlama çalışması olduğunu
düşünüyorum. Bölünmüş yapılar ve odaklar oluşturarak, politik ve ticari
hedefler için daha hızlı ve efektif sonuçlar oluşturma çabası olduğunu
görüyorum.
Dünya
düzeninin gitmesini istedikleri yere taşıyan ellerin, servis ettikleri
gerçekler ile ortaya çıkan yaşam standartları ve tarzlarının, içinde yetişen insanları
bir önceki döneme göre tekrar kategorize ederek, yine yeni bir hedef belirleme
gayretleri çok kolaylıkla görülebilir esasında. Bu konuyu anlamak için de yine
geçmişi ve Dünya’nın içinde bulunduğu yapıyı anlamak gerekiyor bana göre.
Geleneksel Kuşağa gidelim.
1900’lü
yıllar ve Dünya monarşi yapılara alışık ve uzun yıllar bir gelenek şeklinde
devam etmiş. İnsanlar büyük bir sessizlik içinde yüzyıllarca bu sisteme ayak
uydursalar da 1900’lü yıllar daha yüksek farklı sesler duyulmaya başlandığı bir
dönem. Elbette ki bu yıllar 1800’lü yılların özellikle ikinci yarısında kendini
belli etmiş. Ekonomik yapıların sorgulandığı, buluş ve icatların arttığı yıllar
ve tarım dışında da üretim kalemlerinin artmaya başladığı dönemler. Ekonomi
içindeki bütünsel yapı parçalanıp, farklı farklı ekonomik güç odakları da
oluşmaya başlayınca Dünya bir dönemin sonuna ister istemez gelmiş. 1. Dünya
Savaşı yılları tüm Dünya için acı dolu, mali yükü fazla, kayıpları da fazla bir
dönem iken, sancılı bir doğum gibi bir değişimin başlangıcı olarak da
düşünebiliriz. Bu süreci yaşayan ve kent kültürü oluşmuş ülkeler, özellikle Orta
Avrupa ülkeleri, insanı dolayısıyla toplumu daha yakından tanımak, anlamak
üzere akademik çalışmalar başlatmışlar. 1920-1925 yılları arasında ilk kez “kuşak”
kavramı ortaya konmuş ve bu çalışmalar da bu güne kadar devam etmiş.
1.Dünya
Savaşı sonrası doğan yani, 1925-1945 yılları arasında doğan insanlara
Geleneksel Kuşak (Sessiz Kuşak) adını vermişler. Bu kuşağı da otoriteye itaatkâr,
çalışkan olarak tanımlamışlar. Sanki başka şansları varmış gibi. Savaşan
insanların savaşacak çocukları onlar. 1. Dünya Savaşı ile yetinmeyen Dünya, büyük
ekonomik buhranlar, bir önceki savaştan istenilen sonucun alınamaması gibi
sebeplerle tüm dünyayı kasıp kavuran başka bir savaşa ötelenmiş. 2. Dünya
Savaşı. 1. Dünya Savaşı sonrasında başlayan ve 2. Dünya Savaşı ile hız kazanan
ve ardından da oldukça hızlı devam eden Sanayi Devrimi ile Dünya bambaşka bir
döneme evrilmiş. Geleneksel Kuşak (Sessiz Kuşak) olarak isimlendirilen bu
insanlar, asker ve işçi olarak dünyayı sırtlanmışlar. Yaşamak ve ayakta kalmak
için. Kent yaşamı artmış ve kentli olmanın değerleri değişmiş. Ülkelerin
yönetim şekilleri ve dünya ekonomisi değişmiş. Tüm bu değişimlere maruz kalan
ve canı pahasına yaşamaya çalışan insanların “Sessiz Kuşak” olmaktan veya
onların deyimiyle otoriteye itaatkâr olmaları haricinde ne beklenebilir ki? Bu
savaşı o kuşağın çocukları çıkarmadılar ama o savaşı çıkaran güce ve sanayi
liderlerine iş gücü oldular. Yön veren eller bir tanımlama yaptı onlar için,
onların çocukları ve daha sonrakiler için.
Geleneksel
Kuşak, savaşa ve sanayiye insan lazım geldiğinden, çok sayıda çocuk dünyaya
getirmişler. Bu çocuklara da o sebepten Bebek Patlaması Kuşağı (Baby Boomers) denmiş.
Çok çocuk sahibi olunmasını destekleyen ülke politikalarını benimseyen ülkeler
de bu gidişatı beslemiş. Bebek Patlaması Kuşağı da sanayiye ve dolayısıyla
sermayeye hizmet eden otoriteye saygılı ve çalışkan bir nesilmiş. Sanki onların
da başka şansları varmış gibi. 1945 sonrası çocukları. Sanayi devrimini
besleyen ikinci ve en kalabalık kuşak olarak işçi sınıfı ve sosyal haklar
konusunda da oldukça kafa yormuşlar ve bu süreç de X Kuşağı’nı oluşturacak zeminin
sebebi olmuş.
Şu yıllarda
Z kuşağını konuşuyoruz. Teknolojinin yaşamımızın her yerinde olduğu dönemin
çocukları. Z Kuşağı çocukları yemek yesinler diye cep telefonlarından çizgi film
izleyerek büyütüldüler. Yine aynı çocuklar, sokakta oynayamadı, evde
tabletlerine gömüldüler, bu ebeveynleri için daha güvenli bir yoldu. Z kuşağı
çocukları için aileleri odalarında büyük dünyalar yarattılar, çok oyuncakları
oldu ve çok ciddi teknoloji içerisinde idiler. Dolayısıyla bu çocuklar
odalarında büyüdüler. Dahası bu çocuklar tüketim çağı çocukları. Şimdi de
kalkmış bu çocuklara bireysel hareket ediyorlar diyoruz.
Bu çocuklar
için genel cümleler kurulabilir belki ama işte yukarıdaki paragraf kadar.
Hiçbir şekilde bireysel özellikleri genellemek doğru değil. Bu çocukların
dünyayı kurtarmak gibi bir misyonları da yok, hepsi çok akıllı veya hepsi çok aptal
da değil. Bu çocuklar farklı ailelerde yetişmiş, farklı ülkelerde ve farklı
şehirlerde yaşayan ayrı bireyler. Onların arasından iyi ve başarılı olanlar da
olacağı gibi, işe yaramaz veya kötü insanlar da çıkacak elbette ki. Tıpkı daha
öncekiler gibi. Kişiler kendi gelişimlerinden sorumlu, farklı zeka seviyelerine
sahip yapılardır. Sırf bu çocuklara gelecekte, bir şeyleri daha kolay empoze
edebilmek adına yapılan bu hileli kuşak kavramını reddediyorum. Dünya’ya yön
veren güçlerin “doğal seyirdeki değişme çabasında olan insandan” ziyade “yapay
bir tasarı” için “değişime mutlak uyum sağlayan kitleyi” yaratma çabasını 1920’lerden
bu güne görüyoruz. Korkunç cevapları olan soru şu: Ne yönde, nereye
değişiyoruz?
Şimdi tekrar
başa dönüyorum ve Z kuşağı için yapılan tanımlamaya dikkatinizi çekmek
istiyorum. “İyi niyetli, pervasız, bireysel hareket eden, birkaç işi yapabilecek
pratiklikte, riskten kaçınan, daha yavaş yaşama eğiliminde.” Bu bir tespit ise; biz yaptık, yok beklenti ise; çok tehlikeli. Dünyayı götürmek istedikleri “yalnız
insanlar sürüsüne” çok uygun. Bir kez daha düşünün derim!
Nedir yani,
bu gidişle Alfa Kuşağı için de -donuk, ifade yeteneği kısıtlı, asosyal, teknolojide
hızlı, değişime adaptasyonu oldukça yüksek, irdelemeyen, duygusal olmayan-
olarak mı tanımlayacaklar? Belli ki ulaşılmak istenen nokta orası.
E.E
Çok güzel tespit etmişsiniz. Kalemine sağlık ��
YanıtlaSilTeşekkür ederim, canım dostum.
SilÇok güzel tespit etmişsiniz. Kalemine sağlık 🧿
YanıtlaSilTeşekkür ederim, paylaşmak ne güzel. Selam ve sevgiyle,
SilHaklı eleştirel ve sorgulayıcı yaklaşımlarınıza ve devamı pek doğru tespit ve analizlerinize katılıyorum. Benim de böyle düşündüğümü ekliyorum. Genel yaklaşımım, "hiçbir konu bize söylendiği, söylenirken beraberinde verilen yanlı(?) analiz ve yorumlar gibi olmayabilir." şeklindedir. Sorular içerdiği, tekrar sorular sorulması gereklidir. Dolayısıyla, tekraren, yazınızdaki tespit ve analizlerinizi çok haklı ve doğru buluyorum. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
YanıtlaSilSn. Sarı, değerli katkılarınıza teşekkür ediyorum.
SilSoru sormaktan, irdelemekten kaçınmadıkça farkındalığımızın ve bilginin artacağını biliyorum. Bu konudaki vurgunuzun özellikle çok kıymetli olduğunu belirtmeliyim.
Güzel dilekleriniz için ayrıca teşekkür ederim.
Aydınlık günler dilerim.