Kendi Yolculuğunun Seyyahısın
"Sahi neydi ortak olan yönümüz?
" diye düşündü kadın.
Hemen aklına ormanlık arazilerde açılan ve ormanı yangından koruyan, ağaçsız açıklıklar gelmişti. Hani şu kaçış rampaları.
Bazıları tutsak aşk sever, bazıları aşk sever.
Aşk sevenler, kendi bireyselliklerini de sever. Aşk sevenler, onurludur, saygılıdır ve zor zamanların mücadeleci ruhunu taşırlar. Derin ruhlarına zekaları ışık olur. Onlar için aşk, ışıklı bir yolculuktur. Güçlü, gizemli, sanatsal. Aşk imtiyazlıdır, sana sunulmuş imtiyazlı bir hediyedir.
Hayat kuyusuna sallanan her kova, her an yeni bir şeyi, ama tanıdık ama tanımadık şeyleri sunarken, aşk, senin payına düşen kovayı paylaşmaktır. Karşı taraf istiyorsa pay vardır. Israr, mecburiyet, mutlak ortaklık yoktur. Sadece paylaşmak... Kendi yolculuğunda, bireysel edinimlerini biriktirirken, bir taraftan açarsın defterini karşı tarafa. O ne isterse onu okur. Böylece ortak bir yoğunluk oluşur. O da sana kendi defterini açar ve sen de, neyi istersen okursun onun defterinden. Ona baktığında bir insan ve kendiyle özdeş bir seyyah görmüyorsan, onun yolculuğunu anlamamışsındır. O yolculuğa ait olduğun anlar haricinde, onun yolculuğunun süregeldiğini bilmiyorsan, sen bu ilişkide sığ tarafsındır. Bir süre sonra ağır bir yük olursun ona. Kanadına taş bağlarsın kelebeğin. Onu öldürürsün. Oysa aşk yolların kesişmesidir. Kendi yolunu alırsın, sadece onun yoluna da dahil olursun. O da senin yoluna. Ama hep kendi mesafeni kat edersin. Kendi yolculuğunun seyyahısın. Güçlü, gizemli, sanatsal...
Aşkı tutsak yaşamak ise, korkutucu ve bulanık bir durum. Ne sen kalırsın, ne de gerçek renkler. Bir fanusa kapanmak gibi. Sınırları net, duvarları kalın bir ufak gezegen gibi. İçe dönük ve melankolik. İmtiyazsız ve üzerine geçiriverdiğin bir giysi gibi. İhtiyaçtan var gibi. Özensiz kuralları olan bir kuşatma gibi. Mutlaka olmalı gibi. Sınırsız olan tek şey, kayıtsız, şartsız iki kişilik bir dünya. Zamanla yalnızlaşma ve o duvarların arasında yok oluş. Bir süre korunaklı gelse de, zamanla zorlaşan bir sürüklenme. Gün geldiğinde kendi geçmişinin izleri yok olmuş ve sanki varoluş, bu tutsak aşk ile başlamış gibi... Kendi bireyselliğini yitirmek beyin sistematiğine aykırı. Zaman içinde müthiş yalnızlık.
Kadın, adama baktı uzun uzun... İçindeki girdapta kayboluyordu. "Aynı masada sıcak olan tek şey iki bardak çay" diye düşündü. Üstelik bardaklardan birisindeki çay bir yudum kalmıştı. Sığ bir çay... Adam son yudumunu bir çırpıda içti. Sığ olan bir yudumu. "Hadi kalkalım mı?" dedi adam. Kadın başını salladı, sessizce, onayladı.
Bir daha o masada olmayacaklardı. Kadın kendi derinliğine kulaç atıyordu. Döndü ve kendi dünyasına tebessüm etti. Şöyle dedi:
- Merhaba...
E.E
Hemen aklına ormanlık arazilerde açılan ve ormanı yangından koruyan, ağaçsız açıklıklar gelmişti. Hani şu kaçış rampaları.
Bazıları tutsak aşk sever, bazıları aşk sever.
Aşk sevenler, kendi bireyselliklerini de sever. Aşk sevenler, onurludur, saygılıdır ve zor zamanların mücadeleci ruhunu taşırlar. Derin ruhlarına zekaları ışık olur. Onlar için aşk, ışıklı bir yolculuktur. Güçlü, gizemli, sanatsal. Aşk imtiyazlıdır, sana sunulmuş imtiyazlı bir hediyedir.
Hayat kuyusuna sallanan her kova, her an yeni bir şeyi, ama tanıdık ama tanımadık şeyleri sunarken, aşk, senin payına düşen kovayı paylaşmaktır. Karşı taraf istiyorsa pay vardır. Israr, mecburiyet, mutlak ortaklık yoktur. Sadece paylaşmak... Kendi yolculuğunda, bireysel edinimlerini biriktirirken, bir taraftan açarsın defterini karşı tarafa. O ne isterse onu okur. Böylece ortak bir yoğunluk oluşur. O da sana kendi defterini açar ve sen de, neyi istersen okursun onun defterinden. Ona baktığında bir insan ve kendiyle özdeş bir seyyah görmüyorsan, onun yolculuğunu anlamamışsındır. O yolculuğa ait olduğun anlar haricinde, onun yolculuğunun süregeldiğini bilmiyorsan, sen bu ilişkide sığ tarafsındır. Bir süre sonra ağır bir yük olursun ona. Kanadına taş bağlarsın kelebeğin. Onu öldürürsün. Oysa aşk yolların kesişmesidir. Kendi yolunu alırsın, sadece onun yoluna da dahil olursun. O da senin yoluna. Ama hep kendi mesafeni kat edersin. Kendi yolculuğunun seyyahısın. Güçlü, gizemli, sanatsal...
Aşkı tutsak yaşamak ise, korkutucu ve bulanık bir durum. Ne sen kalırsın, ne de gerçek renkler. Bir fanusa kapanmak gibi. Sınırları net, duvarları kalın bir ufak gezegen gibi. İçe dönük ve melankolik. İmtiyazsız ve üzerine geçiriverdiğin bir giysi gibi. İhtiyaçtan var gibi. Özensiz kuralları olan bir kuşatma gibi. Mutlaka olmalı gibi. Sınırsız olan tek şey, kayıtsız, şartsız iki kişilik bir dünya. Zamanla yalnızlaşma ve o duvarların arasında yok oluş. Bir süre korunaklı gelse de, zamanla zorlaşan bir sürüklenme. Gün geldiğinde kendi geçmişinin izleri yok olmuş ve sanki varoluş, bu tutsak aşk ile başlamış gibi... Kendi bireyselliğini yitirmek beyin sistematiğine aykırı. Zaman içinde müthiş yalnızlık.
Kadın, adama baktı uzun uzun... İçindeki girdapta kayboluyordu. "Aynı masada sıcak olan tek şey iki bardak çay" diye düşündü. Üstelik bardaklardan birisindeki çay bir yudum kalmıştı. Sığ bir çay... Adam son yudumunu bir çırpıda içti. Sığ olan bir yudumu. "Hadi kalkalım mı?" dedi adam. Kadın başını salladı, sessizce, onayladı.
Bir daha o masada olmayacaklardı. Kadın kendi derinliğine kulaç atıyordu. Döndü ve kendi dünyasına tebessüm etti. Şöyle dedi:
- Merhaba...
E.E
Yüreğine, ellerine sağlık. Çok keyifli bir yazı olmuş. Sevgiler, selamlar
YanıtlaSilMerhaba Çığır 😊 Ne çabuk yazdım değil mi?
SilÇok mutlu oldum beğenin için. Çok kıymetli. Teşekkür ederim. 🙏
Selam ve sevgilerle 👋
Oysa aşk yollarin kesişmesidir.❤
SilGüzel bir yazı. Eline yüreğine sağlık 👏👏👏💙♾️🌹
YanıtlaSilTeşekkür ederim, değer kattınız. 🙏
SilMerhaba nasılsın diyebilecek bir dost bulabilmek,tutsak yaşamak gizemli bir aşk ne kadar zor olur.Yolların kesişmesimidir,ama yine de yalnız kendi yolculuğumuzun seyyahhı güçlü gizemli...🙏yüreginize duygularınıza kaleminize sağlık tebrikler Evrim hm.💙👏💯
YanıtlaSilTeşekkür ederim, yine değerli katkınız ile mutlu ettiniz.
Sil