Nasılsın?
Nasılsın?
Dünyanın en güzel sorusudur belki de. Nasılsın diye sorarsan birine, seni düşünüyorum, aklımdasın, seni merak ediyorum da demektir. Dahası "yapabileceğim bir şey olur mu" kapısının eşiğine atılan bir adım gibidir de. Yalnız bu soru yiğit bir sorudur. Öyle herkesin hakkını verebildiği bir soru değildir.
Bu güzel soruyu son zamanlarda özellikle yakınlarına sormaya korkar oldun değil mi? İyi olmayanların sayısı arttığından bu yana, sen de kendini korumak adına içgüdüsel davranmaya başladın çünkü. Hatta alacağın cevabın iyi olmadığından eminsen ve ucu da sana dokunuyorsa, kenarindan geçtin gittin. Yeni teknikler geliştirdin kendine özgü. Nasılsın gibi ucu açık bir soruyu terk etmeye başladın. Çünkü her tip cevap gelebilir karşı taraftan. Nasilsin yerine, iyi gördüm seni cümlesini kullanmaya başladın mesela. Zira nasılsın sorusu teklike arzediyor senin için. İyiyim derse sorun yok, ya iyi değilim derse? İkinci bir soruya seni mecbur bırakırsa? Eyvah! Seni çekiyor kendi konusuna. Neden, ne oldu? Ahhh be sormayacaktın! Girdin işte o kapıdan. Başladı anlatmaya derdini karşı taraf, zaten bir kısmı da seninle ilgili bu olanların. Hah içinde misin şimdi mevzunun. Artık paylaşan taraf oldun. Çık işin içinden şimdi. Bir de sorumluluk... Off...
İki şansın var artık. Ya çözüm odaklı olacaksın, nasılsın sorusunun mertlik hakkını vererek; ya da yuvarlak cümleler kurarak, aslına bakarsan geçistireceksin durumu. En klasik olan yuvarlak cümleler ise, "ne yapacaksın işte, dünyanın kanunu, sabredeceksin." Ya da "Allah hayırlısını versin". Diğeri ise, "dağına göre kış." Eeee ne de olsa güzel Türkçemiz bu tip nimet vasfında sözlerle doludur. Ezberlenir söylenir, düşünmeye bile gerek olmaz. Diger taraf nezaketliyse de durumu kurtarırsın.
Karşı taraf abondone olur o an. Aslında içinden farklı şeyler düşünür de, o da bir ezbere bağlar durumu, hal böyle olunca. "Sağol, yaaaa, evet tabi ki" diye bir seri kelime dizilimine dönüverir sohbet.
Karşı tarafin içindeki ses öfkelidir aslında. Hem o sıkıntısını tekrar anlatmak yormuştur onu, hem de bu geçiştirme cümleleri anlamsızdır onun için. Samimiyetsizdir. Başlar için için bir sancılı isyan.
Akraban anlatıyor başından geçenleri. Bir kısmı seninle ilgili ve üzücü gerçekler dile geliyor.
Replik aslında şöyledir;
Alternatif replik 1;
Alternatif replik 1;
- Ne yapacaksın, sabredeceksin ....
- (cevap) Yaa evet tabi ki.
- (cevaplayan iç sesi) : Sabrediyorum zaten, hem ne zamandan beri biliyor musun? Sen şu anda benim anlattıklarımı duyuyorsun, bak yüzünün şekli değişti. Ben yaşıyorum. Sabrederek! Söylemek kolay. Bari sebep olduğun kadarının sorumluluğunu alsaydın. Anlamadı mı acaba? Yok canım anlamıştır. Bu nasıl bir pişkinlik? Ne sahteymişsin sen aslında.
Alternatif replik 2;
- Allah hayırlısını versin.
- (cevap) : Amin
- (cevaplayan iç sesi) : Tabi ki Allah hayırlısını versin vermesine de, şu an yaşadıklarım ne olacak? Kim bu taşın altına elini koyacak? Sen de böyle sıyrılacaksın değil mi? N'oldu bu engin deneyimlerinle edindiğin cümleyi kurdun diye alkış mı bekliyorsun? Sen söylemeyince Allah bilmiyor mu hayırlısını? Seni mi bekliyordu? Neden başkası sebepmiş gibi cevaplar veriyorsun? Sen de sebeplerden birisin. Bu tarafı da mı ilgilendirmiyor seni? Yazık sana, yazık.
Alternatif replik 3;
- Dağına göre kış verirmiş bilirsin.
- (cevap) : evet, tabi biliyorum.
- (cevaplayan iç sesi) : Ne dağı, ne kışı? Ben dağ falan olmak istemiyorum. Kar yağsın da istemiyorum. Ne yani ben mi çekeceğim bu derdi. Ya sizin payınıza düşenler? Bu kadar kolay mı? Hala yüzüme bakabiliyorsunya pes sana doğrusu.
Bu diyalog nezaket gösteren yani derdi olan tarafın, gardını düşürmesi ve boşa kürek çektiğini düsünmesiyle birlikte sona erer. Muhtemelen başka bir konu açılır ve yürekteki puanlar, like'lar düşmüştür.
Bazı canlar vardır, can yoldaşıdır, merttir. Onlar böyle sahteliklere girmezler. Mücevherdirler, yaşamınızın tacıdır. Çoğu zaman kan bağınız bile yoktur. Onlar candır.
Bazıları da vardır ki, güler yüzlü sahtekarlardır. Samimiyetsiz ve sorumluluktan uzaktırlar. Bunlar da yaşamınızın fareleridir. Hem için için kemirirler hem de sizi ilk terkedecek onlardır. Aslına bakarsanız sizi üzen ve onlarla alakalı olan olayları görmezden geldiklerinde zaten terk etmişlerdir bile.
Sırf kan bağından sebep çevrenizde bulunan insanları kayıtsız şartsız taşımayın. Size en içteninden "nasılsın" diyemiyorlarsa eğer, ilişkinize verdiğiniz emeği sorgulayın derim ben.
Samimiyet ile kurulan ilişkilerde hesaplar ve kestirme çıkışlar olmaz, sadece sevgi, güven ve saygı vardır. Gerektiğinde taşın altına elini koymak vardır.
Eskiler ne güzel söylemiştir, ne ekersen onu biçersin diye. Kan bağını dayanak yapıp kendine, ilişkin için emek vermiyorsan, sahte güleryüz seni bir kaç adım sonra yolda bırakır. Hep idare edemezsin yaşamı, bir gün gelir en yakınların da seni o sahteliğe mahkum eder. Çocukların mesela. Ne ara oraya düştün anlamazsın.
Sevgili dostum nasılsın?
E.E
iyiyim ya sen nasılsın 🤔
YanıtlaSilİyiyim ben de, sevindim iyi olmana misafirim. Teşekkür ederim katılımın için.
SilMerhaba bu dönemde ne kadar iyi olunuyorsa olmaya çalışıyoruz,saglıgımız sıhattimiz yerinde olsun yeter.Evrim hm.siz nasılsınız.🙏👍💙
YanıtlaSil😊 iyiyim...
SilSağlıklı olmak gerçekten yeter, yürekten katılıyorum.