Hey ! Geri Dön !


Evliliğe inancımı yitireli tam 18 yıl oldu. Çünkü benim sevdiğim evlilikler, sanirim 2000 yıllarıyla , ebediyete kavuştu.

Mutfağımıza pratik ya da aç-tüket ürünler girmeye başlayınca, anladık emek vermeden yaşamayı.  Baklagili bir gün önceden ıslatmadık, etin suyunu çıkarmadık, patatesi, soğanı kendimiz dogramadik. Komposto, hoşaf gitti, yerine meyve suyu geldi, hem de envaiçesit. Hazır ürünler girdi yaşamımıza. Firmalar doğradı, yıkadı, paketledi biz sadece ya ısıttık,  ya da yarı pişmiş ürünü iki tıkırdattık ocakta, oldu size yemek.

Mutfakta bunları yaşarken,  beynimizde de bir şeyler oldu. Emek vermeden sonuç almak istedi, onun yerine bunu koymayı öğrendi,  hazır ve dışarıda olan, evdekinden cazip geldi. En mühimi,  tat-lezzet yerine, var mı-yok mu önemli oldu. Yani nitelik gitti, nicelik geldi.

Beynimiz bunları öğrenince; emeksiz sevgi istedi, yüreğimiz karşı geldi. Kendi bireysel bunalımlarımızı yarattik, sevgiye dair. Bu kez sevgi yürek işi olmaktan çıktı,  akıl oyununa döndü.  Emeksiz sevgi, yürümedi.

Nicelik bakmayı öğrenen beyinlerimize, sevginin tadı yetmedi, başka tatlar gerekti. Ev, olunması gereken yer, dışarısı günlük eğlence oldu.  Ayşe'nin yerine Hülya oldu, yetmedi Veronika oldu. Dimyat'a pirince giderken, evdeki bulgurdan da olduk. Pirinç yemekten çoğumuz şeker hastası olduk. Haberiniz olsun, şimdi uzmanlar pirinç pilavı yemeyin, bulgur sağlıklı diyorlar. 😉

Çocuk, evlilikte yeni bir akit oldu. Çocuk planlana planlana,  proje gibi hayata gelir oldu. Dolayısıyla evlilikte çocuğa bağlanmış yeni anlaşma maddeleri oluştu. Çocuk,  çocukluktan çıktı, ana-babasına yediemin misali iş yapar oldu.  Bu kez çocuklar binbir misyon ile dünyaya gelir oldu.

Evlilikte samimiyet gitti, yerini senaryolar aldı.
Konuşma sesleri gitti, yüksek sesler geldi.
Saygı da gitti, evlilikler, bir varmış-bir yokmuşa döndü.
Ve ...
Milenyum bize içinden çıkılmaz bir oyun kurdu. Çoğumuz,  kendi oyunumuzda oyuncu bile olamadık.

Merhaba Milenyum,  2000 yılında ne çok şeyle geldin. Geldiğin günü hatırlıyor musun? Heyecanlıydık, gösteriler yaptık,  havai fişeklerle aydınlatık göz yüzünü. Çağ kapatan nesile denk gelmiş olmaktan, şanslı saymistik kendimizi. Evliliğini o geceye denk getiren, Milenyum şansını evliliklerinine taşımak isteyen binlerce insan olmuştu.  Biz, iki cebini de mucizelerle dolu sanıyorduk. Meğer ceplerin aldatıcı, zehirli oyuncaklar ile doluymuş.  Bunları bize dağıttın, bizden aldıklarını cebine doldurdun.  Yetmedi, diger cebini doldurdun. Mutlu musun şimdi? Alladın pulladın, hastayi verdin, sağlamı aldın. İyiyi götürdün,  kötüyü bıraktın. 

Milenyum, eğer bir kuyruklu yıldız misali evrende bir yerde, o bizden aldıklarınla uçuyorsan, yolunu bu taraflara düşür. Artık kapımıza kadar uğramayacaksın biz bunu biliyoruz, bari yakın bir yerlerden geçerken,  ceplerini dünyayanın üstüne boşalt.  Bırak bizden aldıkların üzerimize yağsın. Biz toplarız onları.

Toplayacak olanımız az olsa da, hâlâ varken...

E.E

Yorumlar

  1. Canım kızım her okuduğumds ayrı zevk aldığım yazılarından bunuda büyük bir zevkle tekrar okudum. Duyguları ustalıkla dile getirmeye ve tercüman olmaya devam etmen dileği ile slam ve sevgiler.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

YAŞASIN CUMHURİYET!

ÇAĞIRMA BENİ

TEK TEK UNUTMALI (podcast)